Asiye Nasıl Kurtulur - Vasıf Öngören

Asiye Nasıl Kurtulur -  Vasıf Öngören


Seyircinin görüşünü engellemeyecek biçimde, sahnenin sağ kenarında hazırlanmış özel bir yükselti ve bu yükseltinin üzerinde, alçak ayaklı bir masa ile iki döner koltuk...Yerlerini almakta olan seyircilerle birlikte, şık giyinmiş bir kadınla bir erkek perdeyi aralayıp sahne­de belirirler ve döner koltuklara oturup, başlayacak oyunu seyretmeye hazırlanırlar... Salon ışıkları söner..

ÖN OYUN
(Etini satarak yaşayan Zehra'nın evi.. İç içe iki odadır burası. İç odada bir adam yataktan yeni kalkmış giyinmektedir. Ön odada Zehra, ibriğe sıcak su doldurur, eliyle sıcaklığını kontrol eder. İskemlenin önüne bir leğen getirir. Bu arada giyinmesini bitiren adam, eşikten kadını izlemeye başlamıştır, Zehra adamı görür, işveli...)
ZEHRA   Gel otur.
ADAM    (İskemleye oturur. Hoşnut) Yaman karısın ulan sen...
ZEHRA     (Dolaptan sabun ve havlıı getirir) Benim gi­bileri helal olsun sana... (Su döker) Sıcaksa ılıtayım biraz?
ADAM     İyi, iyi... Dök... (Dirseği ile Zebraya dokunmaya çalışır)
ZEHRA     (Kendini çekerek) Doğru dur, doymadın mı daha?
ADAM     Sana doyulur mu ulan?
ZEHRA     (Kışkırtır) Hadi, hadi sende...
ADAM    Hele bir eve taşın, gösteririm sana ben.
ZEHRA     Parçalarsın beni, namussuz.
ADAM     (Dirseği ile kadını arayarak) Hele bir eve gi­delim...
ZEHRA     Ev nasıl, güzel mi?
ADAM     Güzel, beğeneceksin...
ZEHRA     Ev boş, değil mi?
ADAM     Sen kendi eşyalarını getir, eksik kalanı ben tamamlarım.
ZEHRA      Demek güzel ev... Ama içim rahat olma­yacak o evde...
ADAM     (Tutulan havluyu alır) Nedenmiş o?
ZEHRA     Analık işte... İnsan kızını bırakamıyor kolay, kolay.
ADAM     (Kızgın) Hay senin ananı avradını.. (Havluyıı fırlatır, ceketini almaya yönelir. Kadın engel olur)
ZEHRA     Dur ulan, ne kızıyorsun? Yasak mı insanın kızından söz etmesi?..
ADAM     Yüz defa konuştuk, yüz defa söyledim sana. Geleceksen, yalnız geleceksin... Ben başıma bela istemiyorum. Anladın mı?
ZEHRA     Ne bozuluyorsun? Ben kız da gelsin dedim mi sana? Öyle bir şey diyen oldu mu şimdi?.. Otur şuraya. (Adamı oturtur) Otur. (Gider kolonya getirir) Kopartırım ulan öfkeni...
ADAM     (Sırıtır) O zor biraz..
ZEHRA     (Adamın kafasına kolonya döker) Öfken yatışsın azıcık.
ADAM     (Bir süre) Aslına bakarsan çok düşündüm bu işi ben. Ama bir çaresini bulamadım. Olacak gibi değil. İnan bana, olacak gibi değil.
ZEHRA      (Umudu kalmamıştır) Canın sağ olsun... Kahveni nasıl istersin?
ADAM      (Saatine bakar) Vaktim kalmadı. Aslında konuşmağa gelmiştim ben, aklımı çeldin. Da­yanamıyorum sana.
ZEHRA    Nereye gideceksin? Oturup konuşamadık bile.
ADAM      Öyle oldu, dükkana uğrayamadım belki evden birisi gelir. Çırak aptalın biri, yüzüne gözüne bulaştırır, şüphelendirir evdekileri. Hem sen de hazırlan, kahveyi bu akşam yeni evinde pişirirsin artık.
ZEHRA     (Sigara tutar) Al bir sigara iç, hiç olmazsa...
(Kendisi de alır)
ADAM     (Sigaraları yakar) Artık ev iki oldu, daha fazla çalışmam gerek. (Kapı çalınır)
ADAM      (Öfke ile Zehraya bakar) Kim bu?... Gene
müşteri mi alıyorsun? Dünyanın parasını veri­yorum sana.
ZEHRA     (Sakin) Asiye geldi...
ADAM     Asiye mi? O da kim?
ZEHRA     Kızım. Okuldan geliyor. (Odadan çıkar. Bir süre sonra Asiye ile girer.)
(Asiye, kolunda kitapları, önlüğü, yakalığı ile, bir or­taokul öğrencisidir. Alışkın bir tavırla yan odaya geçer, kapıyı kapatır.)
ZEHRA     İşte bu...
ADAM     (Geçiştirir) Neyse... Dinle, hava karardıktan sonra arabayı gönderirim...
ZEHRA     Niye hava karardıktan sonra?
ADAM     Güpegündüz, Zehra'yı metres tuttum gö­türüyorum diyecek değilim ya. Eşyalarını şoför kamyona yükler. Yanında bir adam daha olacak. Şoför evi biliyor. Eşyaları o getirir. Sen bir taksiye atlar, gelirsin. Ben seni evde bekliyeceğim.
ZEHRA     Peki... Dediğin gibi olsun..
ADAM     (Yılışık) Bu gece ananı ağlatırım senin.
ZEHRA     Görelim bakalım...
ADAM      (Kalkar, kadını sıkıştırarak) Görürüz... Ben gideyim artık.
(Oynaşarak, odadan çıkarlar. Bir süre sonra Asiye yavaşça içeriye bakar, kimse olmadığını anladıktan sonra, içeri girer. Leğeni ve ibriği kaldırır. Havluyu, kolonya şişesini yerlerine koyar, ortalığı düzeltmeye çalışır. Bıı sırada Zehra döner.)
ZEHRA      Bir şey pişiremedim, vaktim olmadı...(Oturur, cebinden biraz para çıkartır, içinden ayırdığı bir beş liralığı Asiye'ye uzatır.) Al bunu dışarıda bir şeyler yiyiver. (Asiye parayı alır, çıkmağa dav­ranır) Dur, otur biraz... Konuşacaklarım var se­ninle... Otur biraz... (Asiye oturur. Zehra konuya nereden gireceğini bilememektedir.) Okul nasıl?
ASİYE     İyi, neden sordun?
ZEHRA     (Bir süre... Kararlı) Bak kızım, daha çok küçüksün, ama konuşmamız lazım seninle... Benim nasıl para kazandığımı biliyorsun. Hiç
kimse, isteyerek bu mesleği seçmez.. Ben de iste­medim böyle bir hayatı... Baban inşaattan düşüp öldü. Bilmem hatırlıyor musun? Daha doğru dürüst konuşamıyordun o zamanlar. Kimsemiz' yoktu... Köyden kaçıp gelmiştik babanla... Yap­madığım iş kalmadı... Ama kadın kısmı yalnız kalmaya görsün, herkes altına çekmeğe çalışır onu... Çok çektim... Sonra bir kısmetim çıktı, ye­niden evlendim, biliyorsun, iyi idi, seni okula yazdırdı... Ama o da çekip gitti günün birinde... Hatırlaman lazım, ilkokuldaydın o sıralar sen... Açlık ve sefalet gene başladı... Artık başka çarem kalmamıştı...
ASİYE      (Sıkıntılı) Peki canım, niye anlatıyorsun bunları şimdi?
ZEHRA     Bak, yedi sene geçti aradan. Üstelik ker­haneye de düşmedim. Gizli çalıştım. Ama yedi senede sanki yirmi yıl yaşlandım... Birkaç sene daha geçti mi, kimse on para vermeyecek ba­na...
ASİYE     Peki canım, ne demek istiyorsun? Off, ne diyeceksen onu söyle...
ZEHRA     Kız ağzına sıçarım senin, orospu çocuğu... Bırak şu küçük hanımlığı... Bir şey diyeceğim elbette... Ne o öff, pöf?
ASİYE     Uzatma öyleyse, söyle.
ZEHRA      Ben bu akşam gidiyorum.
ASİYE    (Umursamaz) Nereye?
ZEHRA      Az önce gördüğün adama gidiyorum, metresi olacağım onun.
ASİYE     Bana ne?
ZEHRA     Kız kafamı kızdırma benim, kızdırma da dinle, adam beni yalnız istiyor, gidersem tek başıma gideceğim, anladın mı?.
ASİYE     Ya ben?
ZEHRA     (Taklit ederek) Ya ben... Dinlemiyorsun ki... (Bir sigara yakar) Söyleyeceklerime iyi kulak ver. Ben bu meslekte çok çok üç, dört yıl daha para ederim. Üç, dört yıl sonra kimse on para vermez
bana artık... Hem ben, hem sen gebeririz açlıktan. Şimdi bu adam çıktı karşıma... Adam bakkal. Karısını sevmiyor, beni istiyor. Bir ev tuttu bana. Ama dediğim gibi, beni tek başıma istiyor... Şimdi önümüzde iki yol var, birinden birini seç Ya sen de benimle birlikte bu meslekte çalışmaya baş­larsın, o zaman gene beraber otururuz. Çünkü, daha çok gençsin, çok zaman var önünde... Ya da, ben o bakkala giderim ve sen kendi başını kur­tarmaya çalışırsın. Ben senin ananım. Seni zorla-mıyorum. Düşün kendin karar ver. Belki okulda öğretmenlerin falan yardım ederler, belki bir eve, hizmetçi ya da evlâtlık girersin, kurtarırsın belki kendini... (Susarlar)
ASİYE     Başka bir çare yok mu?
ZEHRA     Yok, kızım. Büyüyünce sen de anlayacaksın bunu. (Zehra ön ortaya gelir.)
SERMAYENİN TÜRKÜSÜ
Biz aşk satarız
Sermayedir etimiz
Biz aşk satarız
Emeğimiz terimiz
Artık aşk paradır
Gönlümüzde yaradır
Alnımızda karadır
Bizim gibiler için
Biz et satarız
Körelmiştir duygumuz
Biz et satarız
Budanmıştır sevgimiz
Artık aşk paradır
Gönlümüzde yaradır
Alnımızda karadır
Bizim gibiler için
Sevgi satarız
İncinmiştir duygumuz
Sevgi satarız
Kırılmıştır kalbimiz
Artık aşk paradır
Gönlümüzde yaradır
Alnımızda karadır
Bizim gibiler için
BİRİNCİ KONUŞMA
(Işıklar, perde önünde oturmakta olan iki kişiyi aydınla­tır.)
ANLATICI     (.... Ayağa kalkar, seyircilere) Sayın seyir­ciler, şu anda sahnemizde, tiyatromuzun çağrısına uyarak, «Asiye Nasıl Kurtulur?» adlı tartışmalı oyunumuza katılan, çok değerli bir konuğumuz var Fuhuşla Mücadele Dernekleri Genel Başkanı Sayın Seniye Gümüşçü... Çağrımızı kabul edip, tartışmalı oyunumuza katıldıkları için, huzuru­nuzda kendilerine tiyatromuz adına teşekkür ederim. (Oturur.) Seniye Hanım, ne kadar za­mandan beri bu dernekte çalışıyorsunuz?
SENİYE    Ondört yıldan beri efendim.
ANLATICI    Oldukça uzun bir zaman.. Söyler misiniz hanımefendi, nereden uyandı bu ilgi size?
SENİYE     Genel olarak kadınlar bu konulara karşı meraklı olurlar.. (Anlatıcının şaşırdığını görür.) Niye şaşırdınız? Bu merak sandığınızdan da fazladır. Bugün birçok kadın ve genç kız, genelevlere te­lefon edip, bu zavallı kadınlarla konuşmaya ça­lışırlar. Dernekçe yaptığımız araştırmalar sıra­sında, buna benzer birçok şaşırtıcı olayların var­lığını öğreniyoruz.
ANLATICI    Allah Allah... Bir yaşıma daha bastım...
SENİYE     Benim ilgim nasıl başladı onu anlatayım
size. Kocamla birlikte Paris'te üniversite öğren-cisiydik. Çok, çok sevdiğimiz, bir arkadaşımız geldi bir gün Paris'e... O zamanlar gençtik tabii. Arkadaşımızda bekardı o zamanlar.. Eee, çocuk Parise gelmiş, eğlenmek ister.. Üstelik ilk gelişi daha.. Neyse, bir akşam arkadaşımızı alıp Pigal'e gittik. Pigal'de köşe başlarında satılık kadınlar bekleşir.. Bizim arkadaş, içkiyi de fazla kaçırmıştı, ille de bana bir kadın bulun diye tutturdu. Kendisi iyi fransızca bilmez, kocam mecbur oldu, kadınlardan birine yaklaşıp fiyatını sordu. Biz de biraz açıkta bekliyoruz.. Kadın kocama, yarı mahzun, yarı kızgın, baktı, sonra «Yanınızda yüz franklık kadın var mösyö» dedi, «Bizimle alay etmeye hakkınız yok.». Kocamın kendisi ile alay ettiğini sanmıştı... (Durur) Hayatımın en büyük komplimanıdır, bu. Kadının hali çok dokundu bana.. O günden sonra, bu kadınlara karşı, büyük bir ilgi başladı bende... Memlekete döndükten sonra, kendimi iyice bu konuya verdim...
ANLATICI Peki Seniye Hanım, Asiye ile anası arasında geçen olayı seyrettiniz, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
SENİYE Ne yazık ki, çok sık rastlıyoruz bu tip olaylara...
ANLATICI     Bildiğiniz gibi, Asiye'nin önünde iki yol var.. Size göre, hangi yolu seçmeli?
SENİYE      Elbette namuslu bir hayatı seçmelidir. Ancak, Asiye'nin anasından ayrıldıktan sonra sığınabileceği bir yer lazım. Akrabaları falan var mı acaba?
ANLATICI      Hayır, akrabaları yok. Ama Asiye okuduğu okula sığınabiliyor. Okul müdiresi, iyi bir kadın olmalı ki, Asiye okulu bitirinceye kadar, yardım ediyor kendisine..
SENİYE    Çok güzel. Asiye iki üç yıl okulda kalabil­diğine göre, hemen hemen evlenme çağına gel­miş demektir. Kadınlar için en kestirme yaşama yolu evlenme oluyor bizde.. Elbette, ideal olanı,
kadının kendi hayatını kendisinin kurması, bir erkeğe muhtaç olmamasıdır.. Ancak, günümüzde pek mümkün değil bu.. Hele böyle basit insanlar için... Asiye için, en kestirme kurtuluş yolu, ev­lenmektir, bence...
ANLATICI     Okuldaki öğretmenleri de böyle düşü­nüyorlar. Küçük bir marangoz atölyesinin sahibi, oğlu için Asiye'ye talip oluyor. Anlaşıyorlar.. Söz kesiliyor.. Öğretmenleri ve arkadaşları yardım ediyorlar. Ve marangozun evinde, iki genci ni­şanlıyorlar....
(Perde açılıyor. Konuşmacılar susarlar.)
BİRİNCİ OYUN
(Asiye'nin nişanlandığı gün. Küçük bir oda. Açık kapı­dan, nişanın yapıldığı büyük odanın bir parçası görülmektedir. Zaman zaman, utanarak dans eden gençler, fısıltı ile konuşan yaşlılar, dağıtılan limonatalar ve iki gencin sırayla el öpmeleri, bu kapı aralığından görülür.. Ön odada, Asiye'nin kayın pederi ahbabı ile konuşmaktadır.)
AHBAP    Yahu, ben bu kızı bir yerden tanıyacağım, ama nereden?
K. PEDER    Hangi kızı?
AHBAP    Senin oğlanın nişanlısını..
K. PEDER Yok canım tanımazsın sen onu.. Anası babası yok. Okulda büyümüş. Öğretmenleri bakmışlar... Senin okulla falan bir ilgin var mı?
AHBAP    Yoo.. Benzetiyorum herhalde.
K. PEDER    Herhalde..
KAYNANA      Buyurun.. Böyle saklanmışsınız, ne yapıyorsunuz bakalım? (Sunar) Buyurun..
K. PEDER Hanım, sen benim başımı belaya mı sok­mak istiyorsun? Oğlunun nişanında içire içire, bir bardak limonata içirdi diye, elaleme rezil eder beni bu herif.. Öldüm Allah dilinden kurtulamam.. Sen
bunun böyle efendiden oturduğuna bakma, ne hergeledir bu..
KAYNANA     Ya ne olacak?
K. PEDER Ne olacak da soru mu? Votka olacak, vot­ka..
AHBAP     İnanma yenge, kalbi kötü bunun.
KAYNANA     Bilmez miyim? Kendi canı istemiştir..
K. PEDER Hanım sen bilmezsin bunu. Sabah kah­valtısını rakı ile yapar bu namussuz. Kırdığı cevizin, yediği haltın haddi hesabı yoktur...
KAYNANA Demek sen de yanındaydın, yoksa, nere den bileceksin yaptıklarını?
AHBAP     Yaşşa yenge, iyi söyledin..
K. PEDER Haydi yahu, götür şu bardakları da, doğru dürüst bir şeyler getir bize.. Biraz daha kalırsan, bütün foyalar çıkacak meydana.
KAYNANA     Hadi öyle olsun. Siz de eski defterleri karıştırın bakalım.. (Çıkar)
AHBAP     Ulan ne belasın be... (Bu sırada, Asiye ile nişanlı girerler. El öperler.)
AHBAP    Allah mesut etsin kızım... Allah mesut etsin evladım..
(Nişanlılar odadan çıkarlar. Az sonra, bu sahnenin sonuna kadar sürecek olan bir dansa başladıkları görülür. Alkışlar.. Yalnız iki nişanlı dans etmekte­dirler.)
AHBAP     Kızın adı ne?
K. PEDER     Asiye.
AHBAP     Asiye mi? Asiye.. Asiye.
K. PEDER    Gene ne oldu?
AHBAP     Ben bu kızı bir yerden tanıyorum diyorum sana.
K. PEDER    Canım sen nereden tanıyacaksın?
AHBAP     (Bir süre daha düşünür.) Tamam.. Çok iyi tanıyorum bu kızı ben. Hem de çok iyi.. Babası var mı yok mu bilmem, ama bir anası vardı.. Yahu bana bak, sen benim en az yirmi yıllık ar-kadaşımsın.. Tongaya basmışsın, haberin yok.
K. PEDER     Ne diyorsun yahu, sen? Ne tongası bu?
KAYNANA     (Elinde iki bardak gelir) Alın bakalım, oldu mu?
K. PEDER     (Sabırsız) Nereden tanıyorsun bu kızı?
AHBAP    Kızın adı Asiye değil mi? Çok iyi hatırladım. Şimdi büyümüş, birden çıkartamadım.. Küçüktü o zamanlar... Bunun anası iyi bir kadın değildi...
K. PEDER     (Sert) Nasıl iyi değildi? Yani neydi? Ne demek istiyorsun? Konuşsana yahu..
KAYNANA     Ne oluyor Allah aşkına? Neden söz ediyorsunuz siz?
K. PEDER     (Karısına) Sen sus simdi... (Adama) An­latsana yahu, ne susuyorsun?
AHBAP     Yahu sen ne biçim bir adamsın? Adam, oğlunu evlendireceği kızın, gelmişini geçmişini, bir araştırıp sormaz mı? (Biraz durur) Bu kızın anasının adı Zehra'dır. Düpedüz orospuydu.. Ama gizli çalışırdı.. Sonra kayboldu ortadan.. Birisi metres tutmuş dediler.. Galiba şimdi de bırakmış, genelevde çalışıyormuş..
KAYNANA Aman allahım, aman allahım sen aklımı koru yarabbim..
K. PEDER     Emin misin? İyice biliyor musun?
AHBAP    Emin olmasam, tam bu sırada böyle bir şey söyleyebilir miydim sana?
KAYNANA     Eyvah, mahvolduk.. Mahvolduk..
K. PEDER    Kes dırlamayı be.. Git şu müdireyi çağır buraya.. Durma, hadi (Kadın çıkar) Demek böyle ha? (Bir süre) Ama belki de yanılıyorsun ha. Yanılmış olamaz mısın?
AHBAP    Yanılmayan bir Allah, ama adım gibi bili­yorum.. Güneş sokağında bir rum karı vardır, Madam Eleni, orada oturuyorlardı.. Görünüşte kiracıydı ama, çalışıyordu. Anasını tanıyan çok insan vardır bizim fabrikada.. Bizim arkadaşların çoğu bilir onu..
K. PEDER Deme yahu, deme yahu.. (Kalkar dolaşır.. Müdire ve kaynana gelirler)
MÜDİRE    Ne oldu? Bir şey mi var?
K. PEDER     Sizinle bir şey konuşmak istiyoruz ho-
canım, oturun lütfen.
MÜDİRE     (Oturur) Buyurun, sizi dinliyorum.
K. PEDER     Hocanım, bu arkadaş, benim çok eski bir dostumdur.. Diyor ki, Asiye'nin anası... nasıl de­meli?.. Bir anası varmış yani.. Bir anası olduğu doğru mu? Siz, bize, yok demiştiniz...
MÜDİRE     (Şaşırmış) Bil.. bilmem. Belki de.. Siz ne­reden tanıyorsunuz?
AHBAP     Maalesef kötü bir yerden.
KAYNANA     Doğru mu müdiranım? Allahınızı se­verseniz doğru mu?
MÜDİRE     Evet doğru... Kızını bırakıp gitti... Bir daha da dönmedi...
KAYNANA     Aman allahım, ne olacak şimdi?.
K. PEDER     Ne demek «ne olacak?». Ben böyle kız istemem evimde. Biz fakir ama namuslu insan­larız hocanım, böyle bir şey yakışmaz bizim ai­lemize..
MÜDİRE     Fakat kızın bir günahı yok ki bu işte.. Üç senedir benim himayemde yaşıyor, en küçük bir terbiyesizliğini görmedik. Okuldaki bütün arka­daşları ve öğretmenleri bilirler. Siz de sorup öğrenmiştiniz. Anasının günahını neden bu kız çeksin?
K. PEDER     Öğrenemediğimiz şeyler olmuş.. Siz, ol­sanız, bu kızı oğlunuza alır mısınız? Dininiz hakkı için doğru söyleyiniz.. alır mısınız?
MÜDİRE    (Susar)
K. PEDER     Bu işi burada bitirelim. (Ayağa kalkar)
AHBAP     Bir dakika.. Şimdi ortaya çıkıp bağırmanın manası yok. (Kolundan tutup oturtur) Kızın bir günahı yok bu işte. Namuslu, okumuş bir kız..
K. PEDER      Ne yani? Şimdi de kızı almamızı mı söyleyeceksin? Hem gel haber ver, hem de kızı almamızı iste...
AHBAP     Hayır böyle bir şey demedim.. Ona sen kendin karar vereceksin. İster al, ister alma, o senin bileceğin bir iş. Fakat herşeyi iyilikle ve usulünce yapmak lazım. Bırak bugün böyle
geçsin.
K. PEDER     Eee, sonra?
AHBAP     Şimdi kalkıp bas bas bağırırsın sen. Niye herkesin içinde rezil edeceksin kızı? Onun günâhı yok. Yarın, öbür gün konuşur, nişanı bozarsınız, olur biter. Hem de elaleme rezil olmamış olur­sunuz. Başka türlüsü insanlığa yakışmaz. Ne dersiniz hocanım, böylesi daha uygun olmaz nıı?
MUDİRE     Evet, çok iyi olur. Zaten içine kapanık bir kız. Allah korusun, kıyar kendisine.
AHBAP     Tamam, bu işi dediğim gibi bitirirsiniz. Anlaştık mı? Söyle anlaştık mı?
K. PEDER     Dediğiniz gibi olsun.
(İki nişanlının dansları bitmiştir, alkışlar...)
İKİNCİ KONUŞMA
(Işıklar konuşmacıları aydınlatır, bir süre sessizlik)
ANLATICI Ne düşündüğünüzü sorabilir miyim?
SENİYE Oğlanın babasının söylediklerini düşünü­yorum. Acaba ben kendim böyle bir kızın oğ­lumla evlenmesine razı olabilir miydim?.. Şimdi bu küçük kızın ne suçu var? Hiçbir suçu yok değil mi? Yok ama, bunu hiçkimse anlamak is­temeyecektir... Hiç kimse, hiçbir zaman böyle bir duruma kendi şahsı adına razı gelmeyecek­tir... Anasının durumu, büyük bir engel Asiye'nin evlenmesine.
ANLATICI     Öyle görünüyor..
SENİYE    Ancak, Asiye için en kestirme kurtuluş yolu gene de evlenmektir.
ANLATICI     Ama...
SENİYE     Doğru, hem Asiye'nin evlenmesi çok güç diyorum, hem de evlenmesini söylüyorum, farkındayım... Bir erkeğin, Asiye'nin durumunu bilerek evlenmesi gerekir. Ancak seven bir erkek
evlenmeyi göze alabilir Asiye ile... Bütün insanlar severler ve sevilirler. Asiye'yi de mutlaka seven biri olmuştur. Öyle değil mi?
ANLATICI      Evet efendim... Haklısınız... Bu nişan hadisesinden altı yedi ay kadar sonra, bir gün Asiye okul müdiresinin evine gitmişti. Çünkü açtı, işsizdi ve sokaktaydı... Gidecek hiçbir yeri kalmamıştı, çaresizdi... Kendisine yardım ede­bilirdi bu iyi öğretmeni... Akşamdı... Kapıyı vurdu... (Sahne aydınlanırken, bir kapının vu­rulduğu duyulur.)
İKİNCİ OYUN
(Müdirenin evi. Kapı vurulur. Yeğen tek başına yemek yemektedir.)
YEĞEN     (Kapıyı açar) Buyurun kimi aradınız?
ASİYE    (Perişan bir görünüşü vardır) Müdiranım evde yok mu?
YEĞEN    O şimdi Ankarada. Altı aydır yok burada... Ne için aramıştınız?
ASİYE     Benim öğretmenimdir. Kendisini görmem lazımdı..
YEĞEN    Kendisi yok. İsterseniz bana söyleyin. Ben yeğeni olurum.
ASİYE    Yok, teşekkür ederim.
(Kapıyı kapatmaya davranır..)
ASİYE     (Kararsız, bir süre) Teşekkür ederim... Alla­haısmarladık..
YEĞEN    Gülegüle... (Kapıyı kapatır)
(Asiye, bir süre kapının eşiğinde durur. Arkasını döner. Bir gölge kımıldar. Korkuyla geri döner. Bir süre kararsız kaldıktan sonra, kapıyı çalar)
YEĞEN     (Masaya oturmak üzere olan yeğen, yeniden kapıyı açar) Buyurun?
ASİYE    Affedersiniz, acaba müdiranım ne zaman gele­bilir?
YEĞEN     Şimdi okul zamanı. Okullar tatil olduktan sonra, yani yaza gelebilir ancak..
ASİYE     Peki efendim, teşekkür ederim, rahatsız ettim...(Arkasına bakar.)
YEĞEN     Bir şey mi oldu? Bir sıkıntınız mı var?
ASİYE    (Kararsız) Şey, evet, peşime birisi takıldı. Hiç ayrılmıyor arkamdan.
YEĞEN      (Bakınır.)   İsterseniz, gelin  içeride  biraz bekleyin. Delki bırakır peşinizi.
ASİYE    (Kararsız) Rahatsız etmeyeyim?
YEĞEN     Ne münasebet? Buyurun, buyurun, gelin içeri.. (İçeri girerler, kapı örtülür) Buyurun oturun. (Asiye bir sandalyeye oturur) Demek halamın öğ-rencilerindensiniz? Adınız ne?
ASİYE    Asiye..
(Gözü, masadaki yiyecekle re takılır)
YEĞEN    Ben de tam yemek yiyordum. Yemek yemedi iseniz, buyurun beraber yiyelim. Ama bekar yemeğidir, kusura bakmazsınız..
ASİYE     Burada, sizden başka kimse yok mu?
YEĞEN    (Gülerek) Ne o korktunuz mu?
ASİYE    Yoo.. Ne münasebet..
YEĞEN     Bir dakika size tabak getireyim, beraber yiyelim..
ASİYE    Yoo, hayır, tokum ben.. Yemek yedim.. Te­şekkür ederim..
YEĞEN    Öyleyse bir bardak çay içersiniz..
(İçeri geçer)
(Asiye, etrafına bakınır, gözü masadaki yiyeceklere takılır. Bir an kararsız kaldıktan sonra, elinin ayasını masadaki ekmek kırıntılarının üstüne bastırır ve yalar.. Birkaç kez tekrar eder bunu.. Bu ara, yeğen bir bardak çay ile gelir ve durumu görür. Geri döner. Bir süre sora, elinde bir tabak çatal ve kaşık ile gelir.)
YEĞEN (Elindekileri masaya koyduktan sonra) Gelin bakalım..
ASİYE    Yoo, teşekkür ederim, ben yemek yemiş­tim...
YEĞEN    Gelin sizinle bir anlaşma yapalım..
ASİYE     Nasıl bir anlaşma?
YEĞEN     Birbirimize hep doğru söyleyelim.
ASİYE    (Kuşkulu, karşısınıdakinıi süzer) Siz bilirsiniz.
YEĞEN     Anlaştık..Öyleyse haydi buyurun yemeğe.
ASİYE     Ama..
YEĞEN     Anlaşmayı bozmayın. Yemek yemediğinizi biliyorum. Hiç itiraz istemiyorum. Haydi ba­kalım, buyurun yemeğe..
(Yeğen, Asiye'nin tabağına yemek koyar. Asiye'nin gözleri yemeğe takılı katmıştır.)
YEĞEN     (Ekmek verir) Buyurun.. (Umursamadan, ye­meğe koyulur)
(Asiye, bir süre kararsız kaldıktan sonra, yavaşça ekmeğe uzanır. Yeğen hiç oralı değildir. Yavaşça yemeğe başlar. Ve günlerdir süren açlığının tesiri ile gittikçe hızlanan bir tempo ile, yemeye başlar.)
YEĞEN     Nasıl iyi pişirebilmiş miyim?
ASİYE     (Utanır ve durur) Çok güzel... (Yeğen yeniden atıştırmaya başlar, Asiye de onu takip eder)
YEĞEN      Şimdi söyleyin bakalım, halamı ne için aradınız?
ASİYE     Kendisini görmek istemiştim.
YEĞEN     Aramızdaki anlaşmayı unutmayın. Bir sı­kıntınız var sizin. Halamı da onun için aramış­tınız. Halam yok ben varım. Ona söyleyecekle­rinizi aynen bana söyleyin.
ASİYE    Şey, müdiranım bana çok iyilik etmişti. Çok yardımını gördüm..
(Sıtsar)
YEĞEN    Evet? (Bir süre bekler, cevap alamayınca) Peki, ben size sorayım. Babanız ne iş yapar?
ASİYE     Babam yok, ben küçükken ölmüş.
YEĞEN     Anneniz ne iş yapar?
ASİYE     Annem de yok. Bana müdiranım bakmıştı. Ortaokulda iken annem...
(Susar)
YEĞEN     Afedersiniz, sizi üzmek istemedim.. (Yemek yer) Peki, şimdi nerede kalıyorsunuz?
ASİYE    Okulda kalıyordum. Müdiranım Ankara'ya
tayin edildi. Yeni gelen müdirede istemedi beni. Kendime bir yer bulmam için, bana mühlet verdi, bir ay. Biraz, param vardı. Bir oda buldum ken­dime. Yaşlı bir kadının yanında kalıyordum. Dört aydır iş arıyorum. Bulamadım. Nereye gitsem, benden başka şeyler istediler. (Bir süre durur.) İki aydır ev kiramı veremedim. Ev sahibim iyi bir kadındı. Fakat tek başınaydı. Bütün geliri de aldığı kira. Sonunda başka bir kiracı buldu. İki gecedir sokaktayım. Yeni yapılan bir ev var. Orada gizlendim. Ama bu akşam peşime birisi takıldı. Gölge gibi nereye gitsem peşimde (Bir süre) Belki müdiranım gelmiştir dedim, buraya geldim... Belki bana bir iş bulabilir diyordum. (Susar) İşte hepsini anlattım.
YEĞEN     Demek böyle... Peki Asiye, seninle bir an­laşma daha yapacağız, ben ne dersem kabul edeceksin.
ASİYE     (Kuşkulu) Nasıl?
YEĞEN     İlk önce bana güvenmelisin. Bu şart. Bana güveneceksin ve ne dersem kabul edeceksin. Mesela, şimdi mutfağa gidip, iki bardak çay doldurup getireceksin.
ASİYE    (Hoşnut) A peki, peki. (Mutfağa geçer.)

YEĞEN     (Arkasından seslenir) Ocağın yanındaki do­lapta, şeker var..
(Masayı toplamaya başlar. Az sonra Asiye bir tepsi içinde iki bardak çay getirir)
ASİYE    (Tepsiyi masaya bırakır) Bırakın, ben toplayayım.
YEĞEN    Önce çayımızı içelim. Biliyor musunuz? Ben çayı çok severim. Bayılırım çaya.. Siz de sever misiniz? (Asiye itiraz etmek isteyince) Ama an­laşma..
ASİYE    (Gülümser) Hıı.. Severim.
YEĞEN     Tamam, işte böyle olacak. (Çayları alırlar) Şimdi dinle... Yarın sana bir oda kiralayacağız. —Sözümü kesme— Ondan sonra da sana bir iş bulacağız.. İşe girdikten sonra, bana olan borcunu
ödersin. Kabul mü?
ASİYE     Fakat, niçin benim için zahmete gireceksi­niz?
YEĞEN     Anlaşma.. Anlaşmamız nasıldı? Hiç itiraz yok. Ben ne dersem yapacaksın..
ASİYE (Gülümser) Teşekkür ederim.
YEĞEN İkincisi, ben bulaşık yıkamayı hiç sevmem. Bulaşıkları yıkamak senin işin.
ASİYE     (Davranmak ister) A, tabii, tabii.
YEĞEN     Acele yok. Üçüncüsü, iki gecedir uykusuz­sun.. İstersen seni bir otele götüreyim, istersen içerideki odada yat..
ASİYE     Ya siz,? Siz nerede yatacaksınız? YEĞEN     (Divanı gösterir) Benim için merak etmeyin, ben burada yatarım.
ASİYE    Olur mu? Sizi rahatsız ederim.. Burada rahat edemezsiniz.
YEĞEN    Anlaşma.. Ben ne dersem onu yapacaksın..
ASİYE     (Acele bardağını bitirir) Peki ben bulaşıkları yıkayayım.
YEĞEN Hayır.
ASİYE Ama anlaşma?
YEĞEN     Tamam, anlaşma var.. Ama yarın sabah yıkayacaksın. Şimdi dinlenmek gerek. (Kalkar yatak odasına geçer. Az sonra bir yastık, çarşaf ve bir battaniye getirir.) Tamam.. (Cebinden bir anahtar çıkartır) Bunu da al. Ve dosdoğru yatağa...
ASİYE (Kararsız) Ama..
(Anahtarı alamaz)
YEĞEN    Al. Benim ne biçim insan olduğum belli mi? Al. Kapını güzelce kilitle ve mışıl mışıl uyu. (Anahtarı verir) Dolapta halamın gecelikleri var. Bir tanesini giy. (Gülümser) Tamam mı, anlaştık mı?.
ASİYE (Gülümser) Anlaştık. (Kapıya doğru gider. Döner) Ne kadar iyisiniz.
YEĞEN     Allah rahatlık versin.
ASİYE    Size de.
(Odaya girer. Anahtarın döndüğü duyulur.)
ÜÇÜNCÜ KONUŞMA
SENİYE     Sonra ne oluyor?
ANLATICI     Delikanlı bir ev tutuyor Asiyeye... Sonra iş aramaya başlıyorlar.. Ve yavaş yavaş, bir aşk başlıyor aralarında.. Gerçekten seviyorlar birbir­lerini... Bir süre sonra, birlikte yaşamaya başlı­yorlar.
SENİYE     Afedersiniz anlayamadım. Nasıl birlikte yaşıyorlar? Yani bir metres hayatı mı oluyor bu?
ANLATICI     Evet, öyle de denilebilir.. Ama birbir­lerini gerçekten seviyorlar. Hem Asiye, hem de delikanlı.
SENİYE    Eğer, aralarındaki bu sevgi, evlenmelerini sağlayabilirse, ne iyi. Yoksa Asiye yanlış bir iş yapmış olacak.
ANLATICI     Yani?
SENİYE     Asiye, ne yapıp yapıp, bu delikanlıyla ev­lenmeye bakmalı.. Esas olan netice. Netice al­maya bakmalı...
ANLATICI     Aradan üç dört ay kadar bir zaman geçti.. Asiye çok mutludur. Güzel bir evi, çeşit çeşit elbiseleri, isteklerini hemen yerine getiren bir erkeği vardır.. Delikanlı bir süre sonra evle­nebileceklerini söylemektedir... Bir gün, Asiye sabırsızlıkla, sevgilisini beklemektedir. Sabır­sızlıkla beklemektedir, çünkü, birkaç gündür, sevgilisi gözükmemiştir...
ÜÇÜNCÜ OYUN
(Asiye'nin yeni evi. İyi döşenmiştir. Asiye'nin üze­rinde iyi elbiseler vardır. Kapının zili çalar. Asiye, önce aynaya, sonra kapıya fırlar. Yeğen gelir, sarılırlar.)
ASİYE     Canım, canım, canım...
YEĞEN     Güvercinim benim.. (Bir süre öyle kalırlar) Nasılsın?
ASİYE     Neredeydin? Niye gelmedin?
YEĞEN     Büyük bir aksilik çıktı. Allah kahretsin, hiç beklemiyordum...
ASİYE      Ne oldu? Canın sıkılmış belli... Gel otur, ayakta kaldın.. Güzel yemekler yaptım sana. Şimdi hazırlarım..
YEĞEN     (Oturur) Canım bir şey istemiyor. Gel otur sen de, sonra yersin.
ASİYE     Yoksa gidecek misin?
YEĞEN     Gitmem lazım..
ASİYE     Bıktın benden, istemiyorsun artık beni..
YEĞEN      Çocuk.. Bugün buraya nasıl geldiğimi bir bilsen, deli dersin bana.. Ama seni görmeden yapamıyorum.. Biliyor musun, başlangıçta böyle bir durumu aklıma bile getirmemiştim.. İşi gücü bırakıp sana gelmek istiyorum. Zor tutuyorum kendimi.. (Gülümser) Çılgın güvercin, bıkmak mümkün mü senden?..
ASİYE    Gelmiyorsun, eskisi gibi aramıyorsun beni?
YEĞEN     Dedim ya bir aksilik çıktı... (Durur) Ama çok yakında sana bir müjde vereceğim. Artık iyice kararımı verdim.
ASİYE     (Umutlu) Neye karar verdin? Ne olur söyle, neye karar verdin?
YEĞEN     Şimdi bir şey sorma bana, yakında her şeyi öğreneceksin. Şimdiye kadar geçen zamanıma öyle yanıyorum ki... (Asiyeyi süzer) Bana bak güvercin, seni var ya, seni, çok seviyorum..
ASİYE    (Boynuna sarılır) Canım benim.. (Birden ayrılır) Gitme, gitme bugün.. Burda kal. Bugün gitme.. Bırakmıyorum seni.. Haydi bakalım, bırakmı­yorum. (Gider, kapıyı kilitler) Bırakmıyorum işte.. (Çocuksu) Bugün benim esirimsin..
YEĞEN    (Güler) Ama güvercin, gitmem lazım..
ASİYE    (Omuz silker) Ne yapalım, ne yapalım, esirsin. Seni esir aldım bugün..
YEĞEN    Sonra?
ASİYE     Esirimsin işte.. Kaçmaya kalkarsan öldürü­rüm. Yok kaçmazsan...
YEĞEN     Kaçmazsam?
ASİYE     O zaman ne dersen yaparım, yemek veririm sana...
YEĞEN     (Havaya girmiştir) Biz ölürüz, fakat teslim olmayız...
ASİYE     Öyleyse öldürürüm seni, (Üstüne atılır) öl­düreceğim seni, pis, hain, alçak.. Gidersen öl­dürürüm seni, bırakmayacağım.
YEĞEN     (Kollarına alır) Seni vahşi, seni.. (Öper)
ASİYE     (Sıkıca sarılır) Gitme..
YEĞEN     Peki, gitmiyorum..
ASİYE     (Mutlu) Canım benim, canım... (fırlar) öyleyse yemek yiyelim.
YEĞEN     Güvercin?
ASİYE     Efendim?
YEĞEN     Sen delisin.. Beni de deli ettin.
ASİYE     Olsun.. Yemek yiyelim.
YEĞEN     Yiyelim.. Madem delilik yapıyoruz, iyice deli olalım. Gidip içki alayım. Battı balık yan gider...
ASİYE     Hayır.
YEĞEN     Neden?
ASİYE     Beni aldatıyorsun, kaçacaksın..
YEĞEN     (Güler) Deli çocuk, deli güvercin.. Senden kaçmak için insanın aptal olması lazım. Aptal mıyım ben?
ASİYE     Ne olur gitme.. Ben gidip alayım sana.
YEĞEN     Bana güvenmelisin, Asiye... Bana güven­mezsen yürütemeyiz bu işi..
ASİYE    Korkuyorum. Hep beni bırakıp gidecekmişsin gibi geliyor. Ne olur kızma..
YEĞEN     Güvenmelisin bana Asiye, söylediklerime inanmalısın..
ASİYE     İnanıyorum, elbette inanıyorum.. Sen benim güvendiğim tek insansın. Bunun için korkuyo­rum zaten. Sen olmasan ne yaparım ben? Ölü­rüm. Öldürürüm kendimi..
YEĞEN     (Kalkar) Geleceğim. Hemen geleceğim..
ASİYE     Ne olur kızma bana, ceketini çıkart, öyle git...
YEĞEN    (Gülümser) Öyle olsun (Ceketini çıkartır. Asiye alır)
ASİYE    Öyle güzel yemekler yaptım ki sana.. Kaldığına pişman olmayacaksın. Hadi geç kalma.
YEĞEN     Şimdi gelirim. (Çıkar)
(Asiye, ceketi alır içeri götürür. Döner, masaya bir yemek örtüsü örter. Çıkar.. Kapıdan usulca iki kadın süzülür. Birisi, Asiye'nin eski müdüresidir. Yanında, yeğenin orta yaşlı, karakıırıı, zayıf karısı vardır)
ASİYE      (İçerden) Geldin mi canım.. Otur şimdi ge­liyorum. (Yeğenin karısı, ağlamaya başlar. Az sonra, Asiye gelir. İçeridekileri görür. Büyük bir şaşkınlık) Müdiranım..
MÜDİRE     Asiye?.. Sen miydin? Yazık, yazık sana..
Y. KARISI     Tanıyor musunuz?
MÜDİRE     Evet. Hem de çok iyi.
ASİYE    (Kadına) Yoksa, yoksa siz?..
Y. KARISI     Evet, ben karısıyım.
ASİYE     Bil, bilmiyordum. Evli olduğunu bilmiyor­dum. Aldattı..
MÜDİRE      Kimi? Seni mi? Demek annenin huyu, sende de varmış.. Annenin kızısın..
ASİYE     Aman Allahım, aman Allahım, bitti.. Herşey bitti...
(Hızla içeri kaçar.)
Y. KARISI     Kim bu kadın? Allah kahretsin onu..
MÜDİRE     Benim öğrencimdi. Annesi kötü kadındı. Bunu bırakıp kaçtı. Yardım ettim buna..
YEĞEN     (Elinde bir kesekağıdı girer) Güvercin, bak gördün mü hemen geldim...
MÜDİRE     Hoş geldin evladım.
YEĞEN     Hala.. (Şaşkın) Sizin ne işiniz var burada?
MÜDİRE     Asıl sana sormalı, senin ne işin var bura­da?
YEĞEN     Demek takip ettiniz beni.. Polislik yaptınız demek... (Bağırır) Ne oldu yani? Öğrendiniz işte..
Öğrendiniz işte.. (Karısına) İstemiyorum seni, anladın mı, istemiyorum seni. Sevmiyorum seni, Allah kahretsin.. Bana..
MÜDİRE    Terbiyesizlik etme. Bağırması gereken biri varsa, o da benim.. Sen kiminle temas ettiğini biliyor musun? Eski bir fahişenin kızı ile..
YEĞEN    Sus, sus hala.. Ne olursa olsun. İstemiyorum bu kadını ben.. Bıktım.. Hayatımı zehir etti.. Yıllardır evime değil de, sanki cehenneme gi­diyorum. (Karısına) Ayrıl be, ayrıl benden.. Sevmiyorum seni, nefret ediyorum senden.. Çamur gibi yapışmışsın yakama.. Bırak yakamı artık.. Git.
MÜDİRE     Sus. Bağırma. Bir de herkese rezil mi edeceksin ailemizi? Utanmanın zerresi kalmadı mı sende?
Y. KARISI Böyle kadınlarla düşüp kalkanlarda, utanmak mı kalır.
YEĞEN    Sen sus, konuşma sen.
(Bu sırada Asiye, elinde küçük bir valiz, gözleri yaşlı girer.)
YEĞEN     Asiye dur. Nereye gidiyorsun?
ASİYE      Beni affedin, müdiranım. Evli olduğunu bilmiyordum. Yemin ederim bilmiyordum. Söylememişti bana..
YEĞEN     Dur. Delilik etme. Boşanacağım. Ayrılaca­ğım bu kadından.
MÜDİRE     (Yeğene, sert) Sus artık. Çok oluyorsun. Buna düpedüz terbiyesizlik derler.
(Asiye koşarak dışarı çıkar. Yeğen arkasından koşmak ister. Müdire engel olur.)
MÜDİRE      Dur, bırak gitsin.. Dur diyorum sana...
YEĞEN     (Bağırır) Asiye güvercin, dur, dur gitme, boşanacaktım, dur gitme...
DÖRDÜNCÜ KONUŞMA
SENİYE     Cahil kız, onur meselesi yaptı.. Romantik
hülyaları yıkıldı. Oysa, büyük bir şanstı bu onun için.
ANLATICI     Nasıl yani?
SENİYE      Bırakmamalıydı sevdiği adamı. Sonuna kadar direnmeliydi. Buna benzer bir ikinci fırsat yakalayabileceğini sanmıyorum.
ANLATICI     Ne yapması gerekiyor şimdi?
SENİYE     Kadın olmanın kendisine sağladığı avantajı kullanmadı... Artık bütün insanların yaptığını yapacak Çalışacak...
ANLATICI     Evet, sizce, ne gibi bir işte çalışabilir, Asiye?
SENİYE    Asiye durumunda olan bir kız, her erkeğin gözünde, sadece, istifade edilmesi gereken bir fırsattır. Bu tip olaylarla çok karşılaştığımız için, iyi biliyorum. Mesela bir kızı, bir eve hizmetçi yolluyoruz. Bir süre sonra kız bize şikayete ge­liyor. Ya evin beyi, ya oğlu, ya da bir başka erkek kızdan istifade etmeye çalışmıştır. Hizmetçilikten tutun da, çamaşırcılığa kadar, bütün bu tip işlerde durum aynı oluyor.
ANLATICI     Çok doğru, Asiye'nin de başından buna benzer olaylar geçiyor.
SENİYE     Mutlaka. Çünkü her zaman oluyor bu tip olaylar.. Bunun için, Asiye'nin yapması gereken iş, bir fabrikada işçi olarak çalışmasıdır. Ben Av­rupa'da iken, bunu çok yakından izledim. Avru-pada, bütün genç kızlar, tabii basit insanlardan söz ediyorum, küçük yaştan itibaren fabrikalarda çalışmaya başlarlar. Ailelerinden ayrılırlar. Kendi başlarına ev tutarlar. Bir erkeğe muhtaç olmadan yaşayabilirler. Erkeklerini kendileri seçer ya da değiştirebilirler. İşte kadının özgürlüğü, ancak böyle bir fabrika toplumunda mümkündür. Bence, Asiye'nin kurtuluş yolu da aynıdır. Bir fabrikada çalışmalıdır.
ANLATICI    Anlıyorum.. Haklısınız.. Nitekim, Asiye iki yıl içinde denemediği iş bırakmadı... Ve her zaman aynı olayla karşılaştı...
SENİYE     (Keser ve tamamlar) Yani erkekler, Asiye'yi istifade edilmesi gereken bir fırsat olarak gör­düler.
ANLATICI     Evet öyle gördüler.. Çok aç kaldı, işsiz kaldı, evsiz. kaldı.. Bu iki yıl içinde, çok acı çekti Asiye.. Sonunda, bir fabrikada iş buldu.. Çalış­maya başlayalı iki ay kadar olmuştu.. Halinden memnundu.. Bir gün, fabrikaya, fabrikanın sahibi gelmişti.. Yaşlı bir adamdı.. Fabrikanın müdür­lüğünü yeğenine bırakmıştı... Ve büyük patron, yeğenini terletiyordu..
DÖRDÜNCÜ OYUN
(Büyük bir fabrikanın müdür odası. Müdür son derece telaşlı, fabrikanın esas sahibi olan amcasına fabrika hakkında bilgi vermektedir.)
AMCA     Dediklerini anlıyorum. Fakat bana, fabri­kadaki istihsalin neden düştüğünü söyleyemi-yorsun. Sana fabrikayı bıraktığım zamandan bu yana bir ilerleme olmadığı gibi, bir düşüş var. Bir yönetici olarak sen, bunun nedenlerini izah edebilmelisin. Fakat benim anladığım kadarı ile sen bizzat kendin bunun sebebini bilmiyorsun. Sen bir yönetici olarak bu düşüşün sebeplerini bilemezsen elbette ki, bir çözüm yolu da bula­mazsın. Bu ise bir fabrika için durumların en kötüsüdür.
MÜDÜR     Fakat amcacığım, emin olun tamamen bilimsel metodlarla çalışıyoruz. Fabrikanın kârı sizin bana teslim ettiğinizden beri yüzde yirmi artmıştır.
AMCA     Evet. Fakat bu çok az. Benim zamanımda fabrikanın yıllık kâr oranı yüzde olarak şimdi­kinden daha fazla idi. Evet fabrika kâr etmek­tedir. Ancak yıllık kâr oranı düşük. Bunun bir nedeni olması gerekir. Ve sen de fabrika yöne-
ticisi olarak, bunu bilmek zorundasın. İşçi du­rumu nasıl?
MÜDÜR     Gayet iyidir efendim. Çok iyi bir disiplin ve çalışma tempomuz var. Toplu sözleşmeyi bizim kurduğumuz sendika aracılığı ile yap­tık..
AMCA     Evladım bana kalırsa, senin yönetim tarzında bir hata var. Ne olduğunu henüz, anlayamadım. Bana kalırsa sen bu işlerde daha iyice pişmedin. Yoo, bilgili ve çalışkan olduğunu biliyorum.
(Bıı arada dışarıdan Asiyenin sesi duyulur. Bağır­maktadır.)
ASİYENİN SESİ Size ne oluyor? Müdür beyle görüşe-ceğim. Bizim hakkımız yok mu? Hakkımı istiyorum. Burası fabrika ise...
ERKEK SESİ     Kadın, bağırıp durma. Müdür bey meş gul. Kimse ile görüşemez. Dur diyorum sana.
ASİYENİN SESİ Bırakın beni. Halimi görmüyor mu­şu nuz? Şikayetçiyim. Şikayet edeceğim. Bırakın beni. Bizim namusumuzu kim koruyacak burada?
MÜDÜR     (Son derece sıkılmış) Afedersiniz. Bir şey oldu galiba. Müsaade ederseniz...
AMCA     Çağır buraya, ben de arılayayım.
MÜDÜR     (Zili çalar) (Gelen odacıya) Ne var, ne olu­yor?
ODACI      Efendim bir işçi, şikayeti varmış, sizinle görüşmek istiyor.
AMCA     İçeri çağır.
ODACI    (Dışarı çıkar) Gel bakalım.
(Asiye içeri girer. Üstü başı yırtılmış, saçı başı da­ğılmıştır.)
MÜDÜR     Ne var? Niçin bağırıyorsunuz?
ASİYE     (Ağlamaklı) Beyefendi, ben tek başına yaşayan bir insanım. İki aydır fabrikanızda çalışıyorum. Ama ustabaşım, geldiğim günden beri, beni rahat bırakmıyor. Benden istifade etmeye çalışıyor. Hep seni işten attırırım diye tehdit ediyor. Ben
namuslu bir insanım. Bugün ambarda (ağlar) zorla bana tecavüz etmek istedi. Üstümü başımı görüyorsunuz.
MÜDÜR     Kim sizin ustabaşınız?
ASİYE     Besim Usta diyorlar.
MÜDÜR    (Zile basar, gelen odacıya) Bana derhal Besim Ustayı çağır. Personel şefini de yolla. (Asiye'ye) Demek geldiğinizden beri sizi rahat bırakmıyor. Siz bekleyin biraz.
P. ŞEFİ     (Girer) Beni emretmişsiniz?
MÜDÜR     Bu bayanı alın. Besim Usta hakkında şi­kayet var. İfadelerini alın. Besim ustanın işine son verin. Fabrikamızın disiplini bakımından böyle bir olaya tahammülümüz yoktur.
P. ŞEFİ     Emredersiniz efendim..
MÜDÜR     (Asiyeye) Siz de gidin üstünüzü başınızı düzeltin.
ASİYE     Allah sizden razı olsun efendim..
MÜDÜR     Peki, peki hadi bakalım.. (Personel şefi ve Asiye çıkarlar)
(Sessizlik)
AMCA    Şimdi anlıyorum, meseleyi şimdi anlıyorum... Ben seni yanlış yere müdür yapmışım..
MÜDÜR     Emin olun, böyle bir hadise ile ilk defa karşılaşıyorum. Daha önce böyle bir şey olmadı fabrikamızda..
AMCA     Elbette bu yufka yürekle, bir fabrikayı yö­netemezsin sen.. Seni düşkünler yurduna müdür yapmalıymış..
MÜDÜR     Anlayamadım?
AMCA     Bana bak, sen benim yeğenimsin.. Eğer bir başkası olsa idin, senin işine derhal son verir­dim... Duyguları ile hareket eden birisi, bir fabrikayı yönetemez... Demek, Besim Ustayı işten atacaksın.. Peki, Besim Ustanın yaptığı işi yapabilecek, bir elemana sahip misin? Var mı elinde böyle bir usta? Yok.. Ben iyi biliyorum ki, yok..
MÜDÜR     Evet, ama yaptığı iş fabrika disiplinine
aykırı.
AMCA      (Sinirli) Olmaz efendim.. Bu kızın yerine derhal yüz kişi bulabilirsin.. Fakat, bir Besim Ustanın yerini kolay kolay dolduramazsın.. Dolduramayınca ne olacak? İşler yürümeyecek. Verim azalacak. Sen yargıç mısın, yoksa bu fab­rikanın sorumlu müdürü mü? İki aylık aptal bir kızla, onbeş yıllık bir ustayı değişecek kadar yufka yürekli olursan, elbette yürümez bu iş.. Senin için bir tek hedef olmalıdır Kâr... Düşkünler yurdu mu burası? Sonra fabrikalarda her zaman olur böyle şeyler. Bu kızın yaptığı da ne oluyor? Herkes gibi alışırdı o da. (zile basar) Olmaz böyle şey.. (Odacı girer) Bana çabuk personel şefini çağır.. (Odacı çıkar.)
MÜDÜR       Evet efendim siz de haklısınız.. Fakat ustayı işten çıkartmazsak, işçilere kötü örnek olmaz mı?
AMCA      Olmaz.. İşini bilirsen olmaz.. Yöneticilik buradadır zaten.. (Kapı vurulur) Gel.
P. ŞEFİ     Buyurun efendim, beni arzu etmişsiniz?
AMCA  Az önceki hadisede bir yanlışlık olmuş. Bu işte Besim Ustanın suçu yok. Meseleyi kız çıkartmış.. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz?
P. ŞEFİ     Anlıyorum efendim.
AMCA     Böyle hadiseler fabrikada huzursuzluk ya­ratır.. Bu tip insanlara yer veremeyiz fabrika­mızda...
P. ŞEFİ Anlıyorum beyefendi. Nasıl emrederse­niz...
AMCA     Yövmiyelerini tam ödeyin.. Başka yerde iş arasın kedine..
P. ŞEFİ     Başüstüne efendim.
AMCA     Gidebilirsiniz (P. Şefi çıkar) Unutma yeğen, senin için bir tek hedef vardır. Sadece bir tek, KÂR...
BEŞİNCI KONUŞMA
(Bir süre susarlar)
ANLATICI     Ne diyorsunuz, hanımefendi?
SENİYE      Bundan sonrası, artık Asiye'nin kendisine kalıyor.
ANLATICI     Nasıl?
SENİYE    Asiye direnecek.. Başka fabrikalara gidecek. Durmadan deneyecek.. Başka bir iş bulmaya çalışacak..
ANLATICI     Sanırsam, bu söylediğiniz yeni bir çözüm yolu olmuyor. Öyle değil mi?
SENİYE     Evet. Aslında öyle, binlerce çözüm yolu yoktur hayatta.. Asiye yaşamak için çalışmaya mecburdur..
ANLATICI     Haklısınız.. Asiye de inanılmaz bir güçle direndi.. Altı ay durmadan iş aradı.. Parası yoktu, bitmişti.. Sığınacak bir yeri de yoktu. Fakat, Asiye hep direndi.. Kendisine para teklif edenlere karşı hep direndi.. Bir gün, bir sokak başında durmuş, karşıdaki mezeci dükkanının vitrinine bakıyor­du.. Üç günden beri boğazından sudan başka bir şey geçmemişti, açlık, dünyanın en büyük acısı olmalı...
BEŞİNCİ OYUN
(Bir mezeci dükkanı. Dükkanın önünde vitrinli bir buzdolabı.. İçinde çeşitli yiyecekler.. Buzdolabının üstü bir çeşit satış kısmıdır. Üstünde çeşitli mezeler!)
(Asiye sokağın köşesinde, gözünü yiyeceklerden ayır­madan, dükkanı gözlemektedir. Az sonra niyeti anlaşılır, bir şeyler çalacaktır. Dükkan sahibini de biraz daha bekle­dikten sonra, kararını verip, yavaş yavaş dükkâna yakla­şır. Etrafını kollar, emin olduktan sonra, elini hızla buz­dolabının üstündeki hazır mezelere daldırır. Tam bu an-
da, mezeci bileğini yakalar. Asiye elindekileri, öteki eline geçirir ve derhal ağzına atar.)
MEZECİ     Seni hırsız orospu seni.. Deminden beri ben seni görmedim mi? (Elinden çekip dükkana sokar) Gel buraya bakalım.. kimbilir kimlerin canını yaktın şimdiye kadar. (Telefona doğru yürür) Seni bir polise teslim edeyim de, temiz bir sopa çek­sinler sana.. Seni kaltak seni.. Sen beni kaz mı sandın..
ASİYE     (Kaçmaya çalışır) Bırakın beni..
MEZECİ     Vay gülüm vay, niye bırakıyormuşum seni? Hem hırsızlık yap, hem de bırakalım.
ASİYE     Ben hırsız değilim..
MEZECİ     Ya nesin?
(Telefon numaralarını çevirmeye çalışır)
ASİYE     Açtım.. Vallahi tam üç gündür bir şey ye­medim.. Elini ayağını öpeyim, beni polise verme.. Borcum olsun, vallahi gelir öderim.. (Ağlar)
MEZECİ     Aklın sıra kandıracaksın beni.. Dur çekme, çekme tokadı yersin şimdi..
ASİYE     Müslümansan inan.. Açtım.. Dayanamadım.. İlk defa yaptım.. Kur'an çarpsın ilk defa yaptım.. Elini ayağını öpeyim.. Bırak beni. Vallahi gelir öderim sonra. (Bu arada, mezeci, Asiye'nin güzel­liğine dikkat etmeye başlamıştır)
MEZECİ     Senin kimin kimsen yok mu?
ASİYE     Yok. Çoluk çocuğunun başı için, bırak beni. Açtım. Dayanamadım..
MEZECİ     Dur bakalım. Acele etme. (Etrafa bakınır) İşin, gücün, evin yok mu senin.
ASİYE    (Ağlar)
MEZECİ     Karnın aç mı?
ASİYE    (Başıyla evet işareti yapar)
MEZECİ     Demek seni polise vermeyeyim öyle mi?
ASİYE     Hı..
MEZECİ     Dur bakalım.. (Gider dükkanın kapısını ve kepengini kapar)
ASİYE     Ne yapıyorsun? Bırak beni.. Niye kapatı­yorsun kapıyı?
MEZECİ     Polis gelinceye kadar burada kalacaksın, (Telefona gider) Telefon edeyim mi?
ASİYE    (Çaresiz bakar)
MEZECİ      (Numaraları çevirmeye başlar) Bir edelim bakalım..
ASİYE    (Koşup ellerini yakalar, engel olmaya çalışır) Ne olursun, Allahını seversen yapma..
MEZECİ     (Asiyeye sarılır) Ne güzel kızsın sen? (Asiye çırpınır) Karnın aç mı? Sana yemek vereyim mi? (Mezelere doğru sürükler) Gel, bak.. Hangisinden istersen ye.. Ye, ye.. Korkma ye..
ASİYE     Yiyeyim mi? Polise vermeyecek misin beni?
MEZECİ     Al, ye.. Haydi durma. Hangisini canın isterse.. (Asiye, önce yavaş, sonra hızla yemeğe başlar) Ye, ye..Hangisinden canın isterse.. (Kızı arkasından ok­şamaya başlar. Asiye geri döner. Ağzı yiyecek doludur) Sus..Sesini çıkarma..İstediğin kadar ye..Polise de haber vermeyeceğim.
ASİYE     (Ağzı dolu) Bırak beni.. Ne istiyorsun?
MEZECİ     İnat etme. Herkesle yediğin boku, benimle de yesen kıyamet mi kopar? Bu yolun yolcususun işte.. Beni mi kandıracaksın.. Gürültü etme, polise haber vermeyeceğim..
ASİYE     (Şimdi alabildiğine ağlamaktadır) Değilim, ben öyle birisi değilim. Açım sadece..
MEZECİ     Öyleyse ye.. Ne istiyorsan ye.. Para da veririm sana.. Sus. Para da vereceğim.. Sus.. Haydi ye.. Ne istiyorsan ye.. (Asiye, yemeğe başlar. Arkası adama dönüktür. Adam okşar. Asiye razı ol­muştur. Sürekli ağlamaktadır) Para da vereceğim sana.. Sus, ağlama artık.. (Sürekli olarak okşa­maktadır) Polise vermem seni.. Haydi ye.. (Bir meze kabı daha çıkartır) Al bundan da ye. Haydi ye.. Ağlama.. Ye.. İstediğin kadar ye.. Sana lo­kantadan yemek de getirtirim.. Ne zaman is­tersen.. Para da.. Polise de söylemem... Elbise de alırım.. Haydi ye... Haydi ye.. Senin gibi güzel bir kız aç kalır mı hiç.. Haydi ye...
(Gittikçe daha fazla sarılmaktadır.)
ALTINCI KONUŞMA
SENİYE      Bundan sonra artık ne yapabilir? O da anasının yoluna gidecek. İster istemez.. Tanı­madığı, hiç görmediği erkeklerle yatmak zorunda kalacak. Direnmesini beceremedi. Ölsün daha iyi belki de bu hayattan...
ANLATICI     Bazı insanlar için ölmekte bir kurtuluş yolu olabiliyor. Ama herhalde buna ancak Asiye kendisi karar verebilir, değil mi?
SENİYE     Doğru, doğru tabii.. Hiç kimseye ölmesini söylemeye hakkımız yok.. ama bir türlü kabul edemiyorum, bir kadının para karşılığında, bir erkekle yatmasını.. Elimde değil..
ANLATICI    Söylediklerinizden anladığıma göre artık siz, de Asiye için başka yol kalmadığını söylü­yorsunuz.. Hatta ölümü bile bundan yeğ tuttu­ğunuz anlaşılıyor.. Demek ki, namuslu yoldan yaşamanın tek yolu ölmek oluyor. İsterseniz, bunu bir de Asiye'nin kendisine soralım.
BİRİNCİ FİNAL
(Asiye birinci final türküsünü söylerken, fonda türkü konusu ile ilgili fotoğraflar düşürülür.)
Evet sayın bayan
Kolay değil haklısınız
Rasgele adamın biri
Adını bile bilmeyeceksin
Ama koynuna gireceksin
Sonra bir başkası
Kolay değil haklısınız
Kolay değil her gelene yar olmak
Vazgeçmek sevgiden, aşktan mal olmak
Belki mümkün şu dünyada toz olmak
Ama elde değil bayan yok olmak
İlk aklıma gelen
Anamın eski evi oldu
Güneş sokağında Madam Eleni
Gözleri parladı moruğun
Anlayınca niyetimi
Hemen anlaştık
Buldum böylece
Başımı sokacak bir deliği
Her taraftan tıkadınız yolumu
Yoksullukla bağladınız kolumu
İstemeden seçtirdiniz sonumu
Şimdi kolay sayın bayan Öl demek
Baştan yediremedim gene de kendime
Başkasıyla yatmayı
Kolayını aradım
Toy üniversitelilerle
Muhallebicilerde
Kırıştırmaya başladım
Pek pek öperlerdi
Arada bir sarılıp sıkarlardı
Ama kazancı ya bir keşküldür
Ya da bir muhallebi
İnsanoğlu sever sever var olur
Sevmiyenler kötü olur del olur
Sevgi satan insan değil mal olur
İşte bize düşen bayan, mal olmak.
Fakat ev kirası
Madam Eleni'nin haracı
Dikilince karşıma
Çarem resmen kesildi
Artık ne sattığımı
Herkes bilmeliydi
Vermeye mecburdum
Herkesin benden istediğini
Şu dünyada yaşamaya mecbursun
Ne sattığın açık seçik bel'olsıın
Zor mor, adilikmiş n'olursa olsun
Yoksa mümkün değil bayan
İş yapmak
Ve bir gece Madam Eleni
Alıp getirdi şiş göbeğin birini
Besbelliydi artık
Başlıyordu bu gece yolculuk
Yumdum gözlerimi
Sıktım dişlerimi
Kahroldıım
Ben de anam gibiydim artık
Çalışmadım
Kendi bedenimden utandım
Günlerce yıkandım
Ağladım ağlamasına
Açık seçik düşündüm
Canıma kıymayı
Neye yarar temizlemek bedeni
Kim getirir artık benden gideni
Bir kerecik elledin mi düzeni
Artık mümkün değil bayan
Saf kalmak
Ve sonra gene mecburen
Bir başkası
Bir başkaları
Para geçti elime, para
Hiç unutmam bir kilo eti
Oturup tek başıma yediğimi
Adamlar paradır
Para, yiyecek elbise
Ve nihayet anladım meseleyi
Bu aslında bir meslekti
İşte böyle belli oldu yönümüz
Emek bizim mal olmuşuz kendimiz
İşçi biziz sermayemiz etimiz
Tek yolumuz işte bayan böyl'olmak
Ve günün birinde
Kapınca itin birinden hastalığı
Anamı aradım günlerce
Nefret ederdim bir zamanlar
Oysa yerden göğe hakkı var
Anamı aradım her yerde
Ve bir kerhane kapısında
Dilenirken buldum posasını
Zor tanıdım
Bu herkesin maskarasını
Bir daha anladım ki iyice
Düzen bizi vıırsa yerden yerlere
Ezse bizi rezil etse bin kere
Muhtaç olsak bir kaç dilim ekmeğe
Tek kavgamız bizim sağ kalmak
Her kadının nasıl varsa
Bir ilk gecesi
Bu işin de bir süredir acemiliği
Alışıyor insan
Alışıyor bayan
Ve aramızdaki tek fark inan
Siz bir kişiye
Biz binlercesine
Sözün kısası
Ben vazgeçtim erdemden
Bir parça ekmek
Yatacak bir yer
Örtünebileyim bir bezle yeter
Şuymuş buymuş önemli mi o kadar
Adı ne olursa olsun
Yaşamaya mecbursun
Kolay değil her gelene yar olmak
Vazgeçmek sevgiden aşktan
Mal olmak
Belki mümkün şu dünyada toz olmak
Ama elde değil bayan yok olmak
Adı ne olursa olsun
Yaşamaya mecbursun
YEDİNCİ KONUŞMA
(Seniye ve anlatıcı, salon ışıkları sönmek üzereyken seyir­cilerle birlikte yerlerini alırlar)
ANLATICI    Seniye Hanım, bu durumda Asiye'nin kurtulması mümkün olabilir mi?
SENİYE      Efendim. İnsanlar yaşamak için ya para sahibi olurlar ya da çalışırlar. Asiye çalışarak yaşamak imkânını bulamadı... Bu yola düştü.. Bu yoldan da kurtulabilir.
ANLATICI     Biraz açıklar mısınız?
SENİYE     Genç ve güzel bir kız Asiye, Allah için... Bu yüzden fiyatı çok yüksek olabilir.. Üstelik yanında, anası gibi bu konularda çok tecrübeli yol göste­ricisi de var.. Bu yolda çok para kazanabilirler.. Ve ancak para onları kurtarabilir bu hayattan. Sermaye olabilecek kadar bir para. Mesela bu yoldan büyük para kazananlar vardır. Onlarla temasa geçsinler.
ANLATICI     Haklısınız.. Asiye'nin anası da aynı şe­kilde düşündü kızına kavuşunca.. Asiye acemiydi ve çok az bir fiyatla çalışıyordu.. Hiç vakit ge­çirmeden daha fazla para kazanma imkânlarını araştırmaya başladılar.. İlk olarak da, çok zengin ve çok ünlü bir randevu evine götürdü, anası kızını. Patronu eskiden tanıyordu...
YEDİNCİ OYUN
(Çok zengin ve modern döşenmiş bir büro.. Burası bir randevu evidir. Çok şık ve güzel giyinmiş, modern bir kadın olan randevu evi sahibi ile, Zehra pazarlık etmektedirler)
PATRON     Demek senin kendi kızın? Kaç yaşında?
ZEHRA     Onsekizine yeni bastı.
PATRON     Git içeri getir bakalım.
ZEHRA     (Kalkar, kapının dışında beklemekte olan Asi-ye'yi getirir) Gel. (Patrona) İşte.. Nasıl? Ay parçası gibi. Fıstık şerefsizim. Bu zamanda böylesini imkânı yok bulamazsın..
PATRON      (Zehra'ya) Sen sus bakalım. (Asiye'ye) Yaklaş kızım. (Asiye yaklaşır, etrafında dolaşarak tetkik eder. Sonra, göğüslerini, kalçalarını elleyerek muayene eder) Kızım, kaldır bakalım (Eteğini kaldırır) Hımm, fena değil..
ZEHRA     Abla, fena değil, ne demek? Bu zamanda böyle kızı her ana doğurmaz..
PATRON     (Asiye'ye) Okuman yazman var mı?
ASİYE    Ortaokulu bitirdim.
ZEHRA     Hem de tahsillidir.. Ortamektebi bitirdi..
PATRON     Kaç yaşındasın?
ASİYE    On sekiz.
PATRON     Ne kadar zamandır bu yoldasın?
ASİYE     Yedi, sekiz ay kadar oldu.
PATRON     Nerede çalışıyorsun?
ASİYE     (Atılır) Öyle devamlı çalışmaz.. Arada bir, yağlı bir müşteri çıkarsa o zaman.. Ucuz mal değildir, benim kızım..
PATRON     Bana bak, sana soru sormadan söze ka­rışma.. (Asiye'ye) Kızım seni beğendim bana ya­rarsın. Seninle mi anlaşalım, bu anan olacak geveze ile mi?
ZEHRA     Elbette benimle.. O ne bilsin bu işleri..
ASİYE     Annemle konuşun.
PATRON     Kızım ikimiz konuşsak daha iyiydi, ama sen bilirsin..
ASİYE     Annem bilir.
PATRON     Peki sen dışarıda bekle. (Asiye çıkar.)
ZEHRA     Demedim mi abla, kız, her zaman görülür cinsten değil.. Piliç şerefsizim.
PATRON    Söyle bakalım kart orospu, aradan çıkmak için ne istiyorsun?
ZEHRA     Ben kendim için bir şey istemem.
PATRON     Bana bak, sen ne istediğini söyle de çık aradan.. Oyalanacak vaktim yok.. Sana ikibin vereyim, ortadan kaybol..
ZEHRA     Abla, sen galiba yanlış anladın. Bu, ger­çekten benim kendi kızım. Bu yaşımdan sonra, tek başıma yaşayamam. Beni artık bu kız ke­fenler. Benim ayrılmama imkân yok.. Vereceğin para bir, bilemedin, iki ayda biter. Sonra?
PATRON     Peki üç bin.
ZEHRA     Yok abla yok, onbin de versen, ben bu kızdan ayrılmam. Hem genç, hem güzel.. Nasıl olsa bakar bana.. Bu yaştan sonra nereye gide­bilirim ben?.
PATRON     Eee, niye bana geldin öyleyse? Ne isti­yorsun?
ZEHRA     Bak abla, piliç gibi kız.. Vekile ver, bakana ver, kime versen... (Kapı vurulur. Şık giyimli bir adam ve arkasından güzel bir kadın içeri girerler)
PATRON     Buyurun beyefendi? Nasılsınız? Çoktan beri göremiyoruz sizi..
ADAM     Uzun zamandır yoktum buralarda.. Dün geldim. Biliyor musunuz, daha karımı görme­dim.. (Gülerler)
PATRON     Buyurun, beyefendi, oturun..
ADAM    Teşekkür ederim, oturmayayım.. Bir takım iş arkadaşlarımı da birlikte getirdim.. İşler biraz da başka türlü çözüleceği için.. Anlıyorsunuz ya, Suzi'yi almaya geldim.. Bu akşam biraz eğlene­ceğiz.. Tabii, sizce bir mahzur yoksa..
PATRON     Rica ederim efendim. Arzularınız bizim
için birer emirdir.
ADAM     Fatoş gelmemiş daha, gelince onu da isti­yorum.  Bana şu  telefon  numarasına, telefon edersiniz.. Lütfen, (Bir kâğıt uzatır)
PATRON     Nasıl arzu ederseniz.
ADAM     (Cüzdanını çıkartıp para verir.) Buyurun..
PATRON      Niçin acele ediyorsunuz?
ADAM     Biz kaçalım. Malum iş meselesi..
PATRON     Güle güle efendim.. Gene beklerim..
ADAM     Ha, hamfendi, dışarıda birisi var. Yeni mi?
PATRON     Daha belli değil. Bir talip.
ADAM     Yazık, neyse kaçalım Suzi. Allahaısmarladık efendim..
PATRON     Güle güle efendim. Beklerim. (Çıkarlar)
ZEHRA     (Kadının önündeki paraları saymaya çalışır)
Kaç lira bıraktı bu inek be?
PATRON     (Sinirli) Bana bak, böyle gevezeliklere ta­hammülüm yok. Kendini kapının önünde bu­lursun. Hem uzatma da bu işi bitirelim. Ne isti­yorsun? Açıkça söyle sözü uzatma.
ZEHRA Bak abla, ben kızımı buralarda çalıştırmam. Bize bir ev tut. İkimiz beraber kalalım, istediğin müşteriyi yolla.. Müşteri başına ne uygun gö­rürsen kes..
PATRON   Sen kızını kraliçe sanıyorsun galiba.. İşim gücüm kalmadı da senin kızına bedavaya godoş-luk mu edeceğim.. Al kızını siktir git şurdan.
ZEHRA     Benim ömrüm de bu yolda geçti. Bu nu­maraları yutmam ben. Kızımın ne edip ne et­meyeceğini de bilirim. Nerede olsa istediğim parayı alırım ben. Ben sana iyilik olsun dedim.. Haydi eyvallah, bizde satılık kız yok. (Kalkar, kapıya yürür)
PATRON     Dur.
ZEHRA    (Durur, döner) Ne var?
PATRON     Ulan sen ne yıllanmış orospusun, sen... Gel buraya.
ZEHRA     Söyle bakalım, bir de sen iste..
PATRON     Kıza iyi para veririm. O da sana bir ev
tutar. Sen orada kalırsın. Kız burada kalır.
ZEHRA      Ben kızdan ayrılmam. Buna imkân yok. Kızı yalnız bırakmam, kürk alacaksın borçlan­dıracaksın, kolye alacaksın borçlandıracaksın. Bir zaman sonra, iliğini emeceksin.. İlk fırsatta beni kovalatırsın. Müsade et de, biz de bilelim bu işleri..
PATRON     Madem bu kadar bu işlerden anlıyorsun, benim de bedavaya çalışamayacağımı bilmelisin. Sana müşteri göndersem, öğreteceksin, bana uğramadan sana gelecekler.. Sen beni enayi mi sandın? Ben bu kızdan bir menfaat görmedikten sonra, niye uğraşayım..
ZEHRA     Abla sen istedikten sonra, benim attığım adımdan haberin olur. İstersen bir kız daha ver yanımıza..
PATRON     Ha, sana randevuevi açayım istiyorsun.. Bunları bırak, olacak iş değil bu dediğin.. İstersen sana ayrıca ayda ikiyüz lira aylık vereyim. Kızın da verir. Geçinip gidersin.. Kabul mü?
ZEHRA    Yok abla, yok, anlaşamayacağız.. Sen benim kızdan zengin olmak istiyorsun, ben de onun sa­yesinde yaşamak istiyorum. Anlaşamayacağız. Bize ev açmadıktan sonra, anlaşmamıza imkân yok..
PATRON     Canın isterse.. Olan kıza oldu.. Sen de güya anası olacaksın şu kadarcık düşünmü­yorsun kızını.. Şu memlekette benden daha iyi sermayesine bakan varsa söyle..
ZEHRA     Ben de onun için sana getirmiştim abla.. Ama olmadı.. (Döner, kapıya yürür)
SEKİZİNCİ KONUŞMA
SENİYE     Annesi haklı..
ANLATICI     Kendi yönünden mi?
SENİYE     Hem kendi yönünden, hem de Asiye'nin yönünden... Gerçekten de böyle evlerde çalı-
şanlar, gırtlaklarına kadar borçlandırılıyor ve bu hayattan kurtulmalarına imkân kalmıyor.
ANLATICI     Şimdi ne yapabilirler?
SENİYE     İyice bilmiyorum ama, bu işi pekâla ken­dileri de yapabilirler. Mesela iyice bir eve taşı­nırlar. Yeni eşyalarla dayayıp döşerler.. Böylece fiyatı da artırırlar. Kendi işlerini kendileri ya­parlar. Yeni bir düzen kurarlar. Ve bu yoldan gerekli parayı biriktirmeye çalışırlar.
ANLATICI     Çok haklısınız. Onlar da aynen söyle­diğiniz gibi yaptılar..Yeni bir eve taşındılar. Yeni eşyalar aldılar...Yeni bir düzen kurdular..
SEKİZİNCİ OYUN
(Yeni bir ev. Arkaya açılan kapı kopalıdır. Zehra, bir adamla konuşmakta)
ZEHRA     Hiç pervam yok. Abla dedim, bu benim kızım. Ben bu kızı sana kaptırmam. Dediğimi kabul edersen ne âlâ yoksa, kusura bakma, bu kızı sana yedirmem dedim.
ARACI    Ne dedi?
ZEHRA     Ne diyecek, soluğu kesildi. Baktı ki, ben kızı kaptırmayacağım kendisine, yalvardı ya­kardı.. Ama ben kabul etmedim..
ARACI     Helal olsun. Geçen sene iki amerikalı gö­türdüm ona. Bana ne verse beğenirsin? Allahını seversen söyle. Bir tahmin et. İki amerikalı ki, en hıyar cinsinden.. Para gani, hep dolar. Bana ne verdi bir tahmin et..
ZEHRA     Ne bileyim? Gene iyice bir şey vermesi lazım.
ARACI     Değil mi ya? Ne verdi biliyor musun? Elli lira, adam başı elli lira verdi. Abla dedim, bu işin de bir raconu var, ayıp ettin, dedim. Yetişir, di­yor. Sen bilirsin dedim. Bir amerikalı geldi mi, hemen beni bulur, bir dahaya hava alırsın, de­dim... Ben elli liraya adam mı taşırım be? Altıncı
filo gelmiyor mu abla.. Allah allah, bütün ame-rikalılar benim peşimde.. Dolarlar hemen cebime zula.. Aman diyorlar, bir esmer. Aman diyorlar, bir sarışın.. Evelallah hepsi var elimizde.. Biz onları, onlar bizi.. Birisi bir hır çıkardı mı, kesik.. Hemen amerikalıya diyorum ki, coni diyorum, bu vomun nat gut, diyorum.. Yani, bu karı di­yorum, hastalıklı.. Boşver.. Benim sözümden çıkarlar mı? Okey, diyorlar.. Hemen başka karı, o kadar...
ZEHRA Demek sen amerikalıları tanıyorsun?
ARACI Evelallah be ablacım, kaçar mı? İngilizce desen bende o biçim. Zaten bütün conilerde adresim var. (Bir kartvizit verir, Zehra'ya) Altıncı filo geldi mi, hepsi bana gelirler. Hepsini tanırım. Ablacım sen daha iyi bilirsin ya, bu amerikalılar biraz enayidir. Kerhanedeki karıyla evlenmeye kalkar.. Fotoğraf alırlar, aman bir matrak.. Diyor ki enayi, bu karı diyor, benim mayderling'im diyor.. Yani, Türkçesi, bu benim sevgilim de­mek..
ZEHRA     Bak şimdi.. Kızı az sonra göreceksin. Kızı prense ver yutar, başbakana ver yutar.. Öyle kız.. Uzun lafın kısası, amerikalı getirirsen beşyüz, yerli malı olursa, ikiyüzelli idare eder.. Amerikalı başına sana benden yüz kaat, yerlilere elli lira.. Nasıl işine gelir mi?
ARACI     Sen bu işleri iyi bilirsin abla. Ben sana hayır der miyim? Ama esas iş kızda, eğer hakikaten beşyüz lira ederse mesele yok. ZEHRA (Kapıya bakar) Nerdeyse çıkar, görürsün. Onsekiz yaşında. Ortamektebi bitirdi. Fransızca da okumuş. Yani senin conilerle anlaşır. Pazarlık yaparken, bunu da ekle. Unutma, dersin ki, ta­mam seninle konuşur..
ARACI     Ablacığım, Amerikalılar Fransızca konuşmaz.. Öldürsen gene konuşmaz. Ha Türkçe, ha Fran­sızca..Onlar sadece İngilizce konuşur.
ZEHRA    Bok yeme lan, hepsi gavurca değil mi? Hepsi
bir işte..
ARACI      (Güler) Öyle değil be ablacım.. Ama sen merak etme. Ben ona gerektiği kadar İngilizce öğretirim. Kolaydır aslında. Mesela bir amerikalı hıyar geldi mi, hemen velkommen mister, diye­cek. Yani, hoş geldiniz bayım demek. Arada bir, yu ar veri centilmen, diyecek. Yani, siz, kıyak bir baysınız demek. Para aldı mı tenkü, diyecek.
ZEHRA     O kadarını ben de bilirim ulan, ne olacak, tenkü. Hep biliriz bunu evelallah.
ARACI    (Gülerek, küçümser) Yaşa be ablacım. Sen merak etme ben gereken kelimeleri öğretirim.
ZEHRA    (Ciddi) Bana bak, lafı piç etme, anlaştık mı?
ARACI     Peki ablacım canın sağ olsun. Önce bir kızı görelim. Artık beşyüz mü olur, dörtyüz, mü olur...
ZEHRA     Dörtyüz olmaz.
ARACI    Artık bir şeyler uydururuz, ablacım, maksat bir durumu kurtarmak.
ZEHRA     Bana bak benimle anlaşırsan bu işte kârlı çıkarsın. Sana sefer başına yüz lira verecek bir enayi daha bulamazsın.. Bana numara yapma.. Bu işten kârlı çıkarsın.. Aslında elinde o kadar amerikalı yok. Olsa böyle köpeklenmezdin.
ARACI     Ayıp ettin, benim elimde mi?
ZEHRA    Okuma.. Okuma bana. Sen benim dediğimi yap.
ARACI     Sen öyle bil.
(Bu sırada kapı açılır. Asiye, üstüne bir sabahlık ge­çirerek, içeri gelir)
ZEHRA     İyi bak inek, böyle bir mal geçti mi hiç eli­ne..
ASİYE     Bu herif su koyverdi, haberin olsun.
ZEHRA    (Ayağa kalkar) Ne diyorsun? Ne su koyver­di?
ASİYE     Biz seni eski fiyatla tanıyoruz, başka para işlemez, diyor.
ZEHRA     Dur bakalım, gelsin.. Para aldın mı hiç?
ASİYE     Eksik verirlerse alma dedin, almadım.
ZEHRA     Dur bakalım.
ARACI     Ne oluyor, ne fiyatı bu?
ASİYE    Bu kim bu?
ARACI         Bundan sonra beraber çalışacağız. Bu memlekette üstüme adam yoktur.
ASİYE     (Annesine) Bu kim yahu?
ZEHRA     Amerikancı, amerikalı bulacak sana..
ASİYE     Bu mu? (Adamı süzer) Hadi bakalım.
ARACI     (Zehra'ya) Ne olmuş ne fiyatı bu?
ZEHRA     Ben yokken bu ucuza çalışmış hep.. Şimdi fiyatı arttırdık. (Bu sırada içerideki müşteri çıkar) Geçmiş olsun aslanım.
MÜŞTERİ     Eyvallah.
ZEHRA     Şu parayı da verde, anlaşalım..
MÜŞTERİ     Bana bak, beni senin fiyatın ırgalamaz. Eskiden ne verdiysem, şimdi de onu veririm.. Başka kapik işlemez.
ZEHRA    (Sert) Fazla konuşma, parayı sökül..
MÜŞTERİ    Sökülmedim farzet, ne olacak?
ZEHRA     Oğlum bu kabadayılık değil.. Geçen gün geldin. Yeni fiyatı bilmiyorsun dedik, bir şey demedik. Bugün ne oluyor? Eşek gibi biliyordun, yeni fiyatı.
MÜŞTERİ     Eşek de sensin, eşekoğlu eşek de.. Doğru dürüst konuş yırtarım ağzını.
ASİYE     (Atılır) Ulan it, sana baştan söylemedim mi? Paran yoksa kerhaneye git. Anana git. Ne su koyveriyorsun, eşşoğlueşşek.
MÜŞTERİ    (Tokatı patlatır) Sana bundan böyle zırnık vermiyorum ulan. İstediğim an polis getiririm buraya, sıkıysa para isteyin bakalım. Sizi polise çektirmezsem...
ZEHRA     (Adama bir tokat atar) Defol ulan, bir daha burada adımını gö..
MÜŞTERİ     (Sert iki tokatla karşılık verir) Seni kart orospu seni.. Ulan sen bana tokat atacak adam mı oldun? Beni tanımadınız galiba, yakında ta­nırsınız.
ASİYE     Puşt, puşt..
MÜŞTERİ     Önümüzdeki hafta gene geleceğim.. Ca­nım ne zaman isterse geleceğim. Sıkıysa dedik­lerimi yapmayın..
ZEHRA    Önümüzdeki hafta gene gel, orospu çocuğu. Gelmezsen köpeksin.
MÜŞTERİ     (Kapıya yürür) Gene geleceğim. Hem de on para vermeden. (Çıkar)
ARACI     Kim bu yahu?
ZEHRA     Gelecek hafta bir daha gel sen.. (Asiye'ye) Bundan böyle para peşin..
ASİYE     Başka çare yok..
ARACI     Boşver be abla, olur böyle şeyler..
ZEHRA     Olmaz aslanım, olmaz.. Olursa yaşayama­yız.. Ama ben biliyorum yapacağımı.
ARACI     (Asiyeyi bir daha gözden geçirir) Hakkın var abla, fıstık gibi kız maşallah.
DOKUZUNCU KONUŞMA
SENİYE     Düzenlerini korumaları lazım.
ANLATICI     Nasıl koruyabilirler?
SENİYE     Genelevlerde olsalar, polis ve jandarma korurdu. Oralardaki kadınlar tam manası ile devlet himayesi altındadırlar.
ANLATICI     Devlet himayesi mi dediniz?
SENİYE     Elbette.. Tamamen devlet kontrolü altın­dadırlar. Sağlık muayeneleri yaptırılır, polisçe korunur..
ANLATICI     Gerçekten de.. Polisi jandarmayı orada görürüz, ama.. Böylece devlet bu kurumlan ge­rekli saymış olmuyor mu?
SENİYE     Evet gereklidirler..
ANLATICI     Demek bu kadınları kurtaracak yerde, onlara evler açılıyor.. Şaşırtıcı bir şey.. (Susarlar) Peki Seniye hanım, Asiye bu evlerden birisinde mi çalışmalıydı, demek istiyorsunuz?
SENİYE    Hayır. Bu evlerde fiyatlar çok az ve sabittir. Asiye, ancak serbest çalışırsa para biriktirebilir.
ANLATICI     O halde?
SENİYE     Bu tip kadınların, daima birer koruyucuları vardır. Ne derler, bu tip adamlara? Belalı mı derler, dost mu derler, işte böyle birisine ihti­yaçları var...
DOKUZUNCU OYUN
(Gene aynı ev. Zehra tek başına oturmuş, fal bakmak­tadır. Pencerenin tokmağında bir kasket asılıdır. Kapı çalınır. Zehra gidip kapıyı açar, ve hadise çıkartan müşteri ile birlikte içeri gelir)
MÜŞTERİ     Ne o? Pek memnun olmadın galiba? Beni gelemez mi sandın?
ZEHRA     Müşteri, müşteridir aslanım, Parayı veren düdüğü çalar. (Gider, pencerenin koluna asılı olan kasketi, farkettirmeden indirir)
MÜŞTERİ     Asiye nerde?
ZEHRA    Dolu. Sen istersen başka zaman gel..
MÜŞTERİ     Ne o? Bakıyorum ekmeye çalışıyorsun beni bize de yapılır mı bu numaralar?
ZEHRA     Sana ne numara yapacağım ulan. Verirsin peşin parayı, görürsün adam gibi işini. İşine gelmiyorsa, çeker gidersin. Sen kim oluyorsun da numara yapacağım sana.
MÜŞTERİ     Sen beni daha tanımadın.. Nasıl olsa ta­nıyacaksın.. (Kapı açılır, Asiye gelir. Kapı aralığında bir adamın giyinmekte olduğu görülür.)
ASİYE     Ne o? Gene mi geldi bu herif. (Gözü, derhal penceredeki kasketi arar. İndirilmiş olduğunu görünce, gülümser) İyi ki geldin aslanım. Biz de dört gözle seni bekliyorduk zaten. (Anasına) Sen içerideki ile meşgul oluver.
MÜŞTERİ     İstersen, ben yolcu edeyim. (Gülerek) Gürültü ediyorsa, susturalım..
ASİYE    Sana ne ulan? Sana bir şey dedik mi? (İçerdeki
adam çıkar. Asiye bir sigara yakar, adama da tutar) II.MÜŞTERİ     Teşekkür ederim, başka bir zaman.. (Asiye'ye) Hoşçakal şekerim..
ASİYE     Güle güle.. Gene beklerim. (Zehra adamla birlikte çıkar)
MÜŞTERİ     Beni beklemiyordun değil mi?
ASİYE     Niye geldin?
MÜŞTERİ     Herkes buraya neye geliyor?
ASİYE     Para peşin.
ZEHRA    (Gelir) Gitti..
MÜŞTERİ    Siz daha beni tanımıyorsunuz. Tanırsınız.. Polisin haberi olursa kolay kolay çalışamazsınız buralarda..
ZEHRA     Eee?
MÜŞTERİ     Her nedense, polis, bu gibi işleri benden sorar hep..
ZEHRA    Çıkar baklayı ağzından. Uzatma lafı. Polise mi söyleyeceksin bizi?
MÜŞTERİ     Anlaşırsak, geçinebilirsek, polisin ne işi varmış burada?
ZEHRA     Anlaşmazsak?
MÜŞTERİ     Anlaşırız canım. Kollarım sizi..
ASİYE     Sen de buraya elini kolunu sallaya sallaya gelip gideceksin, öyle mi?
MÜŞTERİ     Hadi gel, içeride daha rahat anlaşırız biz seninle.
ZEHRA    Para peşin.
MÜŞTERİ     Gene adamın kafasını kızdırmayın ha? (Asiye'ye) Hadi kalk.
ASİYE     Para peşin.
MÜŞTERİ     (Kızgın. Asiye'nin bileğine yapışır) Ulan amma uzun ettin, kalk. (Çeker) Adamın kafasını bozmayın.  (Bu sırada, kapının eşiğinde bir adam belirmiştir)
DOST    Ne oluyor burda.
ASİYE    Şu ineğe baksana, aklısıra zorla iş görecek.
DOST    Ne oluyor arkadaş, bir anlaşmazlık mı var?
MÜŞTERİ    Yok bir şey. Sen karışma. (Asiye'ye) Hadi kız..
ASİYE     Para peşin. Üstelik borcunu da öde.
MÜŞTERİ     (Asiye'yi kolundan tutup sürükler) Ulan amma uzun ettin be..
DOST    (Hızla fırlayıp, müşterinin kolundan tutar) Bana bak, bir kadına nasıl davranılacağını, anan de­necek orospu öğretmedi mi sana.
MÜŞTERİ Sana ne ulan? Otur oturduğun yerde.. (Sözünü bitiremez, suratının ortasına sert bir tokat iner)
DOST     Ulanlı konuşma. Adam gibi konuş.
MÜŞTERİ     (Karşılık vermeye davranır) Vay anasını...
DOST    (İkinci bir tokat) Doğru konuş.. (Birden yakasını toplar ve sandalyeye çökertir, adamı) Sen buranın haracını yiyecek kadar adam oldun mu lan. (Bir tokat daha) Kadın dövmek, pek kolayına geldi galiba... Pis tırtıkçı. (Asiye'ye döner) Ne kadar borcu var bu hıyarın?
ZEHRA     İkiyüz elli lira.
(Bu arada, müşteri, arkadan dost'un kafasına hızla vurur. Dost, bir sendeledikten sonra, geri döner. Çıldırmış gibidir. Eli hızla cebine gider. Bir sustalı sertçe yuvasından fırlar. Müşteri geri geri çekilir.)
DOST Bana ha? Sen ha? (Yakasından yapışıp, sandalyeye oturtur gene. Bıçak boğaz hizasında durmaktadır) Tövbe et, sakın ha, sakın ha, ölürsün lan tezek, Kara Mustafa'yı duydun mu lan? Adımı duydun mu lan? Ölümüne imza atarsın, oğlum.. Tövbe de.. (Kadınlara) Ne kadardı bunun borcu?
ASİYE İkiyüzelli lira.
DOST     Çabuk parayı çık, sonra da defol burdan. Kapının önünden bile geçmeyeceksin.  (Sert) Çabuk lan, çık parayı..
MÜŞTERİ    Borcum falan yok benim. DOST    (Bıçağı baldırına hafifçe batırır) Deli olma lan, çık parayı.
MÜŞTERİ    (Acıyla bağırır) Dur, ne yapıyorsun be?
DOST    Çabuk. (Birden adamın cebinden cüzdanını çekip alır) Konuşma. (İçerdeki paralardan üç tane yüz li­ralık alır.) Elli lira ver moruk.
ZEHRA     (Koynundan para çıkartır) Al aslanım.
DOST     (Elli lirayı cüzdana koyup adama verir) Haydi bakalım delikanlı. Hemen toz, ol buralardan. Bir dahaya Allah korusun seni.. Senin o güvendiğin adamların var ya, git o adamlara, Kara Mustafa karışıyormuş bu işe de. Onlar sana ne yapacağını söylerler. (Yakasından tutup kaldırır) Haydi. (Müşteri bir eliyle bacağını tutar)
ZEHRA     Yürrü inek arabası.. (Dost adamı iteliyerek çıkartır)
ZEHRA     (Asiye'ye) Nasılmış? Buldun mu böylesini bulacaksın. Bütün kabadayılar çekinir bundan. Gözü karadır.
ASİYE    Çok korktum, ya bıçaklasaydı?
ZEHRA     Gene kendisini iyi tuttu. Meşhurdur bu. Ensesine vurdular mı, çıldırır. Allahtan tuttu kendini. Hiç dinlemez, bıçaklar... İyi delikanlı, kıymetini bil. Böylesi herkese nasip olmaz..
DOST     (Gelir. Sakindir) Bu tamam moruk.. Bir daha gelemez.
ZEHRA     Helal olsun sana aslanım. At da sana, avrat da sana.. Adamı duman ettin. Ayakta durma, otur. Gel otur da sana bir kahve yapayım.
DOST    Yok istemem, arkadaşlar kahvede bekliyorlar.. Sen şapkayı pencereden kaldırınca, «şimdi ge­lirim» dedim, öyle geldim. Oyun yarıda kaldı. Beni bekliyorlar şimdi.. Bu şapka numarası kıyak ha, hoşuma gitti. (Asiye'ye) Ne o? Sen korkmuşa benziyorsun.
ZEHRA      Daha ne bilsin, alışkın değil.. Korkmuş biraz.
ASİYE     Ne bileyim ben? Filmlerdeki gibi oldu. Ya­manmışsın. Helal olsun.
DOST     Seni bu akşam sinemaya götüreyim. İyi bir film var. Yılmaz Güney'in.
ASİYE      Yaşa.. Akşama erken gel bari.. Yemeğe bekliyelim mi?
DOST    Gelirim. Bir de rakı alın.
ASİYE    Canın sağ olsun.
DOST     Eee, artık ben kaçayım. (Yürür. Birden durur) Paralar. (Cebinden paraları çıkartır. Birisini Asiyeye verir. Birisini Zehra'ya verir. Birisini kendi alır) Tamam mı anlaştık mı?
ASİYE    Canın sağ olsun.
DOST    Haydi eyvallah. (Çıkar)
ZEHRA    (Bir süre elindeki paraya bakar) İşte, üçün biri diye buna derler.. Ama iyidir...
ONUNCU KONUŞMA
ANLATICI     Dedikleriniz çıktı.
SENİYE     Bu tip kadınların düzeni böyledir.
ANLATICI     Peki Seniye Hanım, şimdi ne olacak?
SENİYE     Bundan sonrası Asiye ile anasının çalış­malarına bağlı. Elbette daha birçok aksilikler çıkabilir. Ama artık, tezgâhlarını kurdular. El­lerinde yeteri kadar bir para, yani sermaye ola­bilecek kadar bir para birikinceye kadar çalışa-caklar.. Yapılacak tek şey budur.
ANLATICI    Bu ne kadar bir zamanda gerçekleşebilir, sizce?
SENİYE     (Bilmezcesine) Bir şey söylenemez. Tamamen yeterli parayı sağlayıncaya kadar. Bu belli olmaz. Ama, herhalde beş altı yıl içinde, ellerinde yeteri kadar paranın birikmiş olması icap eder.
ANLATICI     Öyleyse, altı yıl sonrasını görelim..
ONUNCU OYUN
(Altı yıl sonra aynı ev. Eşyalar eskimiştir. Dost, masanın başında oturmakta. Zehra elinde iki fincan kahve ile gelir)
DOST    (Kapıyı işaret ederek) Çok oldu mu, bunlar içeri gireli?
ZEHRA    Sen gelmeden az önce girdiler. En devamlı müşterisi... Uzar.
DOST     (Kahvesini içer) Bu enayi de olmasa sinek av­layacak.. Sürmez bu hikâye böyle.
ZEHRA     Çok yıprandı, çok (Susarlar)
DOST     Bana para lazım.
ZEHRA     Olsa.
DOST    Çok iyi bir iş var.. (Susarlar) Çok para var bu işte. (Susar) Bana para lazım.
ZEHRA     Olsa.
DOST     Ne demek, «olsa»? Bal gibi var paran..
ZEHRA     Kimde? Ben de mi? Yalan, Kur'anımı inkâr edeyim, bende para yok. Hep cepten yiyoruz.. Altı aydır işler iyice kötüledi, bilmiyor musun?
DOST     Kes, kes. (Susarlar) Bak moruk, bu iş bir se­ferlik. Bir alıp bir satacağım.. Satan da hazır, alan da.. İş çok sağlam.. Onbin temiz para bırakır.. Bana bu para lazım.. (Kahvesini bitirir) Bunların çıkacağı yok. Sen bana bir elli lira ver..
ZEHRA     Daha dün aldın.
DOST    Gürültü etme lan. Sana ne? Zaten ikimizden birisi fazla burda. Neyse. Çık parayı. İşim var gideceğim ben..
ZEHRA     (Koynundan para çıkartır) Al, böyle giderse aç da kalırız, her bok da oluruz.. Böyle sürmez bu iş..
DOST      Bu iş böyle yürümeyecek.. Ben kararımı verdim.
ZEHRA     Ne olacak?
DOST     Fiyatı indireceğiz..
ZEHRA    Hah, bir bu eksikti.. İki senede posası çıksın, bana dönsün de, bir dilim ekmeğe muhtaç ka­lalım.. Ben razı olmam...
DOST    Sana soran kim?
ZEHRA     Yoo, ama Mustafa, o kadar da değil.. Ben anasıyım, razı olmam.. Dövsen, öldürsen gene razı olmam..
DOST     (Kalkar) İkimizden birisi fazla artık burada.. Sen, kendine bir delik arasan hiç fena olmaz..
(Çıkar)
ZEHRA     (Arkasından, usulen) Eşşoğlueşşek.. Demek ben fazla oldum.. Bakalım hangimiz, fazlaymış.. Fiyatı indirecekmiş.. İt oğlu it.. (Sermayenin tür­küsünü söyler)
Biz çok biliriz
Çok gördük çok geçirdik
Biz çok biliriz
Çok vartalar atlattık
Artık can günüdür
Davranmayan delidir
Savaşmayan ölüdür
Bizim gibiler için
(Kapı açılır, Asiye içeri girer)
ASİYE     Kim vardı?
ZEHRA     Seninki..
ASİYE     Gene ne istedi?
ZEHRA      Para istedi.. Boşver onu şimdi. İçerdeki nasıl?
ASİYE     İyice tutkun. (Hafif) Salağın biri..
ZEHRA     Aman adama iyi davran. Anlatırım sana sonra.. Ben ne dersem yap. Bozuntuya verme.. Çok iyi davranmamız lazım.. (Zengin müşteri gelir) Buyurun beyefendi.
Z. MÜŞTERİ     Merhaba.. Ben artık gideyim.
ZEHRA     Aaa, olmaz.. Hele oturun, dinlenin biraz.. Burası sizin de eviniz sayılır. (Asiye'ye) Söylesene otursun, kızım.. bir kahve içelim.
ASİYE    Gel bakalım, şekerim.. (Adamı oturtur) Otur şöyle biraz.
Z. MÜŞTERİ     Bu da sizin gibi olsa.. Bana karşı hep ters davranıyor..
ASİYE     Hadi, hadi..
ZEHRA     Yok canım size öyle geliyordur.. Bana hep sizden bahseder.. Ama, öyle sanmakta da hak­lısınız, huyu böyledir bunun, sevdiklerine karşı ters davranır..
Z. MÜŞTERİ     İnanayım mı?
ZEHRA     Söylesene kızım.
ASİYE     Ne diyeyim?
ZEHRA     Bana dediklerini.. Hani çok beğeniyorum, diyordun, olgun erkek diyordun, gelince çok seviniyorum diyordun.. Baksana beyefendi seni hep yanlış anlıyor..
ASİYE    (Bir süre şaşkın bakar. Anasının işareti üzerine) Ha, öyle tabii.
Z. MÜŞTERİ (Hoşnut) Seni gidi seni, niye bir kerecik olsun, söylemedin bunları bana...
ASİYE     (İşin içinden çıkamaz) Amaaan...
ZEHRA     (Atılır) Huyu böyle işte. Sevdiklerinin yü­züne karşı bir şey diyemez.
Z. MÜŞTERİ (Çok hoşnut) Gelsene yanıma. (Asiye, adamın yanına oturur) Seni gidi seni, ille de üze­ceksin beni, değil mi? (Zehra dışarı çıkar) Niye bana söylemiyorsun bunları? Sana tutkun olduğumu biliyorsun.. Sen istedikten sonra yapamayacağım şey yok benim.
ASİYE      (Kolayını buldu ya) Huyum böyle benim.. Aslında hep senin yolunu gözlüyorum. Geldiğin zaman seviniyorum. Ama gene gideceksin diye düşündüm mü, sinirleniyorum. O zaman başına bir şey geçiresim geliyor..
Z. MÜŞTERİ (Bir kahkaha atar) Demek başıma bir şey geçirmek istiyorsun? Vay hain vay.. Acımaz mısın, kıyar mısın bana?
ASİYE    Keşke kıyabilsem.. Kıyabilseydim.. Şimdiye kadar çoktan kafanı kırardım senin..
Z. MÜŞTERİ    Yavrum benim. (Sarılmak ister)
ASİYE    Sulanma hemen.
Z. MÜŞTERİ     (Bozulur) Hiç anlamıyorum seni..
ASİYE    (Gönlünü almaya çalışır) Şuna bak, maymun, hemen de alınır. (Adamın çıplak başını öper) En çok bu huyun ho­şuma gidiyor. Çocuk gibisin, hemen alınırsın..
Z. MÜŞTERİ    (Yeniden sarılır) Yavrum.
ZEHRA    (Elinde bir fincan kahve, girer) Şunlara bak,
nasıl anlaşmışlar, (Fincanı verir) Buyurun..
Z. MÜŞTERİ (Gülerek) Teşekkür ederim. (Asiye'ye göz kırpar) Hani olmasa da olurdu..
ZEHRA     (Asiye'ye) Şu ocağın altına baksana.. İyi kapa-yamadım galiba.. (Asiye çıkar) Kahveniz nasıl ol­muş?
Z. MÜŞTERİ     Elinize sağlık.
ZEHRA     Asiyet olsun... Biliyor musunuz, bugün bi­lerek bu lafı açtım. Sizin gelişinizi iple çekiyor.. Ama siz gittikten sonra yanına yaklaşılmaz. Geçen sefer, bir de baktım, içeri çekilmiş gizli gizli ağlı­yor.. Analık işte yüreğim cız etti.. Karar verdim, lafı açıyım diye..
Z. MÜŞTERİ Demek böyle ha? Hiç farkına vara­madım..
ZEHRA     Sizden sonra, imkân yok müşteri kabul etmez. Kim olursa olsun..
Z. MÜŞTERİ Halbuki, ben hep sevdiğimi söyledim kendisine, bana hep ters davranır.
ZEHRA     Biliyor musunuz, bu aksiliği neden? Haklı tabii.. Kötü bir mesleği var. Kader.. Bu yola düştük bir defa.. Sizin kendisine kötü gözle baktığınızı biliyor.. Bir yandan da seviyor sizi.. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Z. MÜŞTERİ Anlıyorum tabii. Haklı.. Bunu anla­malıydım..
ZEHRA     Sonra sizin evli olduğunuzu biliyor.
Z. MÜŞTERİ (Bir sigara yakar) Kabahat bende. An­lamalıydım.. Peki ne yapsam acaba?
ZEHRA     Bilmem... Ama, ayrı bir ev olsa, belki.. Yalnız sizinle kalabilirdi. Ben kendisiyle konuşmadım, ama, belki böyle bir şey istiyordur..
Z. MÜŞTERİ    Olabilir.. İyice düşünmek lazım.
ZEHRA     O zaman, o da, zaten sevmediği bu işten kurtulur. Yalnız sizi düşünür.
Z. MÜŞTERİ İyi ama, kabul eder mi acaba? Bu benim için çok kolay hemen bir kat alırız..
ZEHRA     Böylece, geldiğiniz zaman, kendi evinize gelmiş olursunuz..
Z. MÜŞTERİ (Kendisini kaptırır) Tabii.. Yemeğimizi yeriz, bir iki kadeh atarız..
ZEHRA     (Sürdürür) Giyersiniz pijamanızı, oh, kendi eviniz.. Ben hizmetinizi görürüm.. Asiye, içkinizi verir, ikiniz kalırsınız başbaşa.. Ohh..
Z. MÜŞTERİ     Kabul eder mi dersiniz?
ZEHRA     Teklifin ciddi olursa, yani inanırsa demek istiyorum, kabul eder.
Z. MÜŞTERİ Elbette ciddi.. Aslında ben bunu dü­şünmedim değil, düşündüm, ama söylesem belki alay eder diye çekindim.
ZEHRA     Hem zaten buraya çok sık geliyorsunuz.. Sizin için de daha iyi olur. Daha ucuza olur..
Z. MÜŞTERİ Onun önemi yok.. Ama ben Asiye'ye göre yaşlı sayılırım.. Beni ister mi acaba?
ZEHRA    (Bağırır) Asiye.. Asiye, nerde kaldın kız?
ASİYE     (İçeriden) Geliyorum..
Z. MÜŞTERİ     Beni ister mi acaba?
ZEHRA      Elbette.. Ondan hiç şüpheniz olmasın.. (Asiye gelir) Nerde kaldın?
ASİYE     Hiç.. (Adamın yanına oturur) Beni mi gam­mazladınız burda?
Z. MÜŞTERİ     Yok canım..
ZEHRA     Aslına bakarsan, senden konuştuk.. Bak beyefendi ne diyor..
ZEHRA     (Kafasına vurur) Ne diyorsun beyefendi?
Z. MÜŞTERİ    Gördünüz mü? Başladı gene..
ASİYE     Yok, yok söyle şekerim, neler konuştunuz, benim için?
ZEHRA     Ciddi şeyler konuştuk kızım.. Sen kabul edersen, beyefendi, senin için ayrı bir ev tutmak istiyor.. Ayrı bir evimiz olsa, daha iyi değil mi diyor.
ASİYE     Benim için mi? Ayrı bir ev ha? Matrak mı geçiyorsunuz?
Z. MÜŞTERİ Asiye, gayet ciddi söylüyorum, sen is­tedikten sonra, ikimizin bir evi olur.. Sen nasıl istersen öyle olur.. (Heyecanlanır) Yemin ederim.. Nasıl istersen öyle olur..
ZEHRA     Kızım, beyefendi ciddi söylüyor.. Az önce bana da söyledi.
ASİYE     (Birden adamın boynuna sarılır. Anasına göz kırpar. Anası, devam işareti yapar) Hep bunu bek­liyordum ben de.. (Anası, yavaş, işareti yapar) Ama inanamıyorum sana.. (Anası, iyi, işaret yapar) Önce inanmalıyım sana, İnandır beni, (Ana, çok iyi, işareti yapar) İnandır beni. (Ana, yeter, işareti yapar.)
Z. MÜŞTERİ     Sonra, istediğimiz gibi yaşarız orada.
ASİYE     İstediğimiz gibi mi? (Adamı bırakır, duygu­lanmıştır) Bir de kedi bul bana. Hep bir evim, evimde de bir kedim olsun isterdim.
Z. MÜŞTERİ     (Gene alay mı ediyor diye bakar) Peki yavrum, kedi de bulurum sana. Ne istersen ya­parım.
ASİYE    (Sarılır) Canım benim. (Anası, çok güzel, işareti yapar) Canım benim..
ONBİRİNCİ KONUŞMA
SENİYE     Ne kadar çökmüş, ne kadar yaşlanmış?
ANLATICI     Yıpratıcı bir hayat..
SENİYE     Dünyanın en ağır mesleği bu herhalde.. İnsan, kendi kendisini yiyor.
ANLATICI     Haklısınız..
SENİYE     Düpedüz tükeniyor eriyor insan.. Bir yılda, birkaç yıl birden yaşlanıyor. Dolayısıyla para biriktirmesine imkân kalmıyor.
ANLATICI     Demek, Asiye için kurtuluş yolu kal­madı, öyle mi?
SENİYE     Ne yalan söyliyeyim, bir kurtuluş yolu göremiyorum.. Bir insan bu hayatta ancak şansı varsa para biriktirebilir. Bunu söylemek zorun­dayız..
ANLATICI     Demek sadece şansı olanlar kurtulabi-
lecek..
SENİYE     Aslında bir kurtuluş yolu olması lazım.. Mutlaka lazım. Ama ben göremiyorum belki de.
ANLATICI     Asiye ne yapabilir şimdi?
SENİYE   Anasının düşündüğü çare, işe yarar belki. Ama şansları varsa tabii.. Çünkü, biliyorsunuz, anası da aynı şeyi denedi ve başaramadı.. Ama ne de olsa daha az yıpranmış olur böylece.. Hem o adamla da araları açıldı.. Sonra ne oldu aca­ba?
ANLATICI     Adamla iyice anlaştılar. Adam, yeni bir kat satın aldı, dayayıp döşedi. Asiye ile anası, Kara Mustafa'ya hiçbir şey söylemediler. Mustafa, Zehra'yı evden atmak istiyordu.. Bir gün karar­laştırdılar. Sadece kıymetli eşyalarını ve parala­rını aldılar yanlarına.. Kimseye duyurmadan gideceklerdi.. Kendilerini götürecek, taksiyi bekliyorlardı... Adam, yaptıklarını anlatıyor­du...
ONBİRİNCİ OYUN
(Aynı ev. Kapının önünde birkaç bavul. Asiye ile anası üstlerinde paltolar, oturmaktadırlar. Z. Müfteri he­yecanlı, dolaşmaktadır)
Z. MÜŞTERİ (Saatine bakar) Vakit tamam. Nerdeyse gelir araba. (Anlatmaya devanı eder) Sonra, eve gittim. Ben, dedim, bir haftalığına Antalya'ya gidiyorum. İş seyahati, dedim.. Hemen bir küçük valiz hazırladım. Ordan, doğru bankaya gittim. Kat'ın parasını çektim. Ev sahibi bu akşam ge­lecek, parasını almaya.
ZEHRA     Çok mu masraf oldu?
Z. MÜŞTERİ Oldu tabii.. Dayayıp döşedim.. (Küçük bir çantayı gösterir) İşte, bunu içindeki paralar kadar, masraf oldu. Ama beğeneceksiniz.
ZEHRA     Kaça aldın?
Z. MÜŞTEKİ Doksanbeşbin.. Ama yüzbin lirayı geçer.
ASİYE     Ah bir gitsek.. Nerde kaldı senin taksin?
Z. MÜŞTERİ Nerdeyse gelir. (Gider, pencereden ba­kar)
ASİYE     Korkuyorum.
ZEHRA     Boşver gideriz şimdi. (Yüksek sesle) İstersen bir başka taksi tutalım.
Z. MÜŞTERİ Ben sizden de sabırsızım, aslında. (Biraz durur) Siz durun, ben gidip bir taksi tutayım.
ASİYE     Ya, iyi olur.. Hadi şekerim acele et. Şuradan bir gidelim.
Z. MÜŞTERİ     Şimdi, şimdi.. (Acele çıkar)
ZEHRA     Kız, katı üstüne yaptırmaya bak.. O zaman paçayı kurtardık demektir. (Masanın üzerinde duran çantaya bakar) Bak, bunun içi para dolu..
ASİYE      Bir gitsek şurdan.. Şimdi gözüm bir şey görmüyor ki.. Ama, adam da iyi ha.. Sonunda bir yağlı kuyruk yakaladık galiba..
ZEHRA     Aptallığı bırak.. Eve gidince, adama karşı soğuk dur biraz.. Adam, niye diye soracak tabii. O zaman, beni işimden ayırdın ama, yarın bırakıp da beni sokağa salıverirsen, ne olacağım ben, hiçbir garantim yok, dersin. Katı senin üzerine yapmasını iste...
ASİYE     Razı olmazsa?
ZEHRA     Razı etmeye çalış.. Erkek kısmının kafası, nefsindedir. Nefsi kabardı mı, aklını sapıtır. Gözü bir şey görmez. Sen de nazlan, deli et herifi.
ASİYE     (Pencereye yürür) Bakalım.. Geliyor, bir şey unutmadık ya?
ZEHRA     Bilmem, inşallah unutmamışızdır.
ASİYE     Hayırlısı ile bir gitsek.
Z. MÜŞTERİ (Arkasından, şoför gelir) Tamam. (Şoföre) Sen şu bavulları arabaya taşı. (Şoför, etrafına ba-kındıktan sonra, birkaç bavulu alır, çıkar) İşte artık gidiyoruz.. Ne o? Niye öyle üzgün duruyor­sun?
ASİYE     Yok bir şey..
ZEHRA    Ne yaparsın, hayat bu, insan nelerle karşı­laşıyor. Kimbilir, kafasında neler dolaşıyor. Kolay mı, bütün düzenini bırakıp gidiyor..
Z. MÜŞTERİ Yoo, bundan sonra hiçbir şey düşün­meyeceksin. Ben varım artık.. Söyle, neye canın sıkılıyor..
ASİYE     Yok canım neye canım sıkılacak? Bırakıp gidiyoruz buraları işte.. Acaba doğru mu yaptık diye düşündüm.
Z. MÜŞTERİ (Çenesini okşar) Üzülme hayatım.. Bana güven, yetişir..
ASİYE     (Kendisini tutamaz, adamı yanağından öper) İyisin sen.
Z. MÜŞTERİ (Çok memnun) Yavrum benim.. Sana öyle sürprizler hazırladım ki...
DOST     (Kapının eşiğinde belirmiş, onları görmüştür.) Allah muhabbetinizi arttırsın..
ASİYE    (Korkuyla) Mustafa.
ZEHRA     Senin ne işin var burda. (Şapkayı gösterir) Baksana.
Z. MÜŞTERİ     Bu kim?
DOST   Görünüşe bakılırsa, yolculuk var.. Niyet, ne tara­fa?
ZEHRA     Hiiiç.. Hiç bir yere..
Z. MÜŞTERİ     Bu kim canım? Ne karışıyor?
DOST     (Sert) Sen sus. Bir daha da lafa karışma.. (Ötekilere) Nereye diyorum?
Z. MÜŞTERİ Terbiyeli konuşun.. Hem siz kim oluyorsunuz?
DOST    Bana bak, bir daha sakın ağzını açma. Yoksa kabak kafanı kırarım. (Ötekilere) Size soruyorum ulan. Nereye gidiliyor böyle?
Z. MÜŞTERİ Ama artık siz çok oldunuz.. Siz şuradan güzellikle gidecek misiniz, yoksa polis ça..
DOST    (Tokadı yapıştırmıştır bile) Sana konuşma de­medim mi ulan, öküz.. Laftan anlamaz mısın sen?
ZEHRA     Mustafa dokunma ona.
DOST     (Bir tokat da, Zehra'ya yapıştırır) Vay kaltak vay, sen ne zamandan beri bana emir vermeye baş­ladın?
Z. MÜŞTERİ     Pis herif, kadınlara el kaldırmaya...
DOST    (Dönüp ikinci tokadı yapıştırır) Ulan, sana ko­nuşma dedim, kaz kafalı..  (Zehra'ya) Demek kaçacaktınız ha? Ekecektiniz beni ha? (Birden Zehra'ya vurmaya başlar) Seni kart orospu seni.. Hep senin işlerin bunlar.. Hep senin işlerin.. Şimdi bu salakla birlikte defolacaksın, bu evden.. Anladın mı? Bir daha görmeyeceğim seni...
ZEHRA     Vurma lan.. Vurma lan orospu çocuğu...
(Z. Müşteri, Zehra'yı kurtarmak için, Mustafa'nın başına vurmaya hazırlanır.. Asiye görür, engel olmak için ileri atılır, ama geç kalmıştır)
ASİYE     Vurma, vurma sakın ha.. Eyvah.
DOST    (Hışım gibi döner. Çılgın gibidir. Çoktan sustalı elinde parlamıştır) Bana ha. Bana vurdun ha? Tövbe de lan.. Dua et lan..
Z. MÜŞTERİ     Serseri herif, bırak o bıçağı elinden..
DOST     Bittin lan, bittin hıyarağası, (Sustalıyı olanca gücüyle saplar) Al lan, al sana itoğlu it..
ZEHRA    (Bu arada, boşuna bağırmaktadır) Mustafa dur.. Mustafa yapma.. (Şimdi Mustafa kendisine doğru gelmektedir. Korkuyla kapıya doğru kaçar) Yapma Mustafa, yapma..
DOST     Seni kart orospu seni.. Bana oyun ha? Bana numara ha? Seni de geberteceğim, seni de.
ASİYE     (Koşup, Mustafa'ya sarılır) Dur Mustafa, allahını seversen yapma, Mustafa.
DOST    Çekil, senin de.. (Bu ara Zehra kapıdan fırlar) Çekil diyorum sana, bırak..
ASİYE      Mustafa, elini ayağını öpeyim, Mustafa, yapma..
DOST    Çekil be. (Sertçe savurup kurtulur) (Bu sırada dışarıdan Zehra'nın sesi duyulur)
SES     Polis.. Polis.. Adam öldürdüler.. Puşt Mustafa adam vurdu.. Polis.. İmdat.. Polis yok mu bu memlekette.. Adam öldürdüler.. (Mustafa bir süre
donar kalır. Yerde yatan adama bakar.. Zehra'nın
yeniden bağırması üzerine, birden koşarak, kapıdan
çıkar)
SES     Adam bıçakladı.. Puşt Mustafa adam bıçakladı.. Beni de öldürecek, cankurtaran yok mu? Polis.. Ulan polis.. Esrarcı Kara Mustafa adam öldürdü.. (Ses gittikçe uzaklaşmaktadır. Bu arada sahnenin beyaz perdesi yavaş yavaş kapanır. Sesler bir süre sonra gene yakınlaşmaya başlar. Az sonra Zehra can havli ile sahneye girer) İmdat.. Öldürecek beni..Öldürüyor.. Puşt Mustafa..
DOST     (Arkasından sahneye girer. Elinde bir tabanca vardır) Al ulan sana. Al.. Nasıl olsa yaktın beni.(Üst üste tabancasını ateşler)
ZEHRA      Ah anam, yaktın beni puşt, yaktın ah Mustafa. (Düşer)
DOST    Orospu.. (Polis düdükleri yaklaşmaktadır. Kaçar. Az sonra Asiye perdenin önüne gelir.)
OROSPUNUN SONU TÜRKÜSÜ
Taze idik bakarlardı
Beşibirlik takarlardı
Nerde olsak ararlardı
Böyl'ettiler sonumuzu
Geçti mi bir kez yaşın
Böyl'olur orospu sonu
Yor kafayı düşün taşın
Var mı bunun çıkar yolu
Güpegündüz kurşun ile
Bu nafile düzen ile
Töre, ahlak, kanun ile
Seçtirdiler sonumuzu
ONİKİNCİ KONUŞMA VE BİR SÖZSÜZ OYUN
SENİYE Olamaz, mutlaka bir çıkar yol olması ge­rekir.. Mutlaka.. Yoksa, yaşamak çok ağır ve zor olur bizler için.. O zaman gerçekten de birçok şeyi değiştirmek, yenilemek icap edecek demektir.. Asiye kurtulmalıdır.. (Durur) Peki, sonra ne oldu? Ne yaptı Asiye?
ANLATICI      Anasının öldürülüşünden sonra, ne yaptığını bilmeden, hiçbir şey düşünmeden, sokakların arasında koştu.. Ve farkında olmadan, kendisini evde buldu. (Yavaşça) Ne yapsın şimdi Asiye? (Bu arada perde yavaş yavaş açılmış ve Asiye son kelimelerle birlikte eve girmiştir. Etrafına bakınır. Adamın yanına gider, çevirir. Korkar ve geri çekilir. Bir süre sonra arkasını döner, midesi bulanmış gi­bidir.)
SENİYE     (Kendi kendine) Ne feci.. Zavallı.. (Asiye birden, masanın üzerindeki çantayı görür. Bakışları takılır kalır, çantaya.. Kararsızdır.)
SENİYE     Adamın çantası değil mi? İçi para dolu..
ANLATICI    Evet, ağzına kadar para dolu. (Asiye bir iki adım atar. Sonra korkuyla durup etrafına bakınır.)
SENİYE     Almalı.. Fırsat bu.. Hayatının en büyük fırsatı.. Almalı çantayı.. Başka hiçbir çaresi yok.. Adam öldü nasıl olsa.. Kimse de bilmiyor. Başka çaresi yok Asiye'nin. Alacak çantayı, almalı...
ANLATICI     (Yavaşça) Ama başkasının parası bu...
SENİYE    Olsun.. Mecbur alacak.. Fırsat bu.. (Asiye, bu ara masaya yaklaşmıştır. Hızla çantayı açar ve içindeki paraları çıkartıp bakar.. Bir an.. Düşünür.. Nereye saklayabileceğini araştırmaktadır.)
SENİYE    Çabuk, çabuk.. Saklayacak bir yer bulma­lı..
(Birden Asiye'nin yüzü güler.. Saklayacak yeri bul­muştur.. Çantayla yan odaya yürür)
(Perde kapanır)
SENİYE    (Heyecanla) Saklayabildi mi?
ANLATICI    Evet.
SENİYE     Bulunmadı mı?
ANLATICI     Hayır bulamadılar.
SENİYE     Sonra ne oldu?
ANLATICI     Sonra tabii, mahkemeye gidildi.. Kara Mustafa'ya haber veren şoförün tanıklığı ile, Asiye'nin hiçbir suçu olmadığı anlaşıldı. Beraat etti.
SENİYE    (Sevinçle) Ohh.. Şimdi yeniden, fakat bu sefer sağlam bir kurtuluş yolu bulabiliriz artık..Çünkü, şimdi elinde epeyce bir para var.
ANLATICI     Ayrıca, kendisinin ve anasının biriktir­dikleri parayı da ekleyince elinde oldukça yüklü bir para oldu.
SENİYE     Ancak, para tek başına bir kurtuluş yolu değildir. Kocamın dilinden eksik etmediği bir sözü vardır İnsanı para değil, sermaye kurtarır, der..
ANLATICI     Yani?
SENİYE     Yani, hazır para mutlaka biter. Fakat, ser­maye olarak kullanılırsa, yani bir işe yatırılırsa, sürekli bir kazanç getirir ve sürekli olarak ço­ğalır.. Ve Asiye de ancak, böyle yaparsa kurta­rabilir kendisini..
ANLATICI     Peki, nasıl bir işe para yatırmalı Asiye, dersiniz?
SENİYE     Şu veya bu iş diyemeyiz. Önemli olan, parasını anladığı bir işe yatırmasıdır.. Yani para koyduğu yerden, nasıl para kazanabileceğini bilmesi lazım.. Para kazanabildikten sonra da, hangi iş olursa olsun...
ANLATICI      Bravo hamfendi.. Asiye'ye gerçek bir kurtuluş yolu gösterdiniz. Asiye'nin hayatını doğruladığınız gibi, kendisine mümkün olan, kurtuluş yolunu da gösterdiniz. Sayın seyirci­lerimizin huzurunda, sizi tebrik ederim. (Seyir­cilere) İşte sayın seyirci, sayın hamfendinin, Asiye'ye gösterdiği tek kurtuluş yolunu seyre diyorsunuz...
ONİKİNCİ OYUN
(Son derece şık bir randevu evi. Asiye, tam bir hamfendi giyimi ve davranışı ile, son derece lüks bir yazı masasının başında oturmaktadır. Yanında daha önceden tanıdığımız Aracı vardır.)
ARACI     Dördü de tam bir piliç. Nüfus kâğıtları var. Hepsi de onsekizin üstünde. Tabii nüfus kâğıtlarını ben yaptırdım. Aslında en büyüğü on yedi yaşında.
ASİYE     Nerden buldun?
ARACI     Hepsi de kimsesiz, işsiz.. Mecburen düş­müşler, muhallebicilerde falan dolaşıyorlardı.. Hepsi aç, bakımsız.. Onun için biraz zayıf düş­müşler.. Ama sizin elinizde kısa zamanda tam birer piliç olurlar.
ASİYE     Kimselerinin olmadığından emin misin?
ARACI      Ben size iyice emin olmadığım insanları getirir miyim hiç?
ASİYE    (Gider kapıyı açar) Gelin çocuklar.. (Dört küçük kız içeri girerler. Çok perişanlık çektikleri bellidir. Her birisinin üzerinde, daha önce, Asiyenin o çağ­larında üzerinde gördüğümüz, elbiselerden biri vardır. Elden geldiğince, Asiye'nin küçüklüğünü andırırlar) Gelin çocuklar.. İşte, hamfendi.
ASİYE     (Ayağa kalkar) Yaklaşın bakalım çocuklar. (Etraflarında dolaşır, tepeden tırnağa inceler) Vah yavrucaklar, çok sıkıntı çekmişsiniz.. (Kızlardan birine) benim kim olduğumu biliyor musunuz yavrum?
1. KIZ Evet...
ASİYE    (Kızı eliyle yoklar. Göğüslerini, kalçalarını elden geçirir) Buranın neresi olduğunu biliyor musu­nuz?
l.KIZ     Evet.
ASİYE     (Zili çalar) Peki çocuklar. (İçeri bir kadın girer
Bunları al önce karınlanın iyice doyurun.. Demire söyle arabamı hazırlasın.. Çocukları berbere gö­türecek.. Sonra, güzel elbiseler alacaksınız.. Sen meşgul ol.. Gereken herşeyi yapın. Akşama hiçbir eksik görmeyeceğim.. (Kızlara) Haydi çocuklar, ablanızla gidin.. Akşama görüşürüz.. (Çıkarlar)
ARACI     (Hoşnut) Beğeneceğinizi biliyordum..
ASİYE     (Çantasını açar) İki bin yeter mi?
ARACI     Siz bilirsiniz..
ASİYE    (Para verir) Al bakalım..
ARACI     Teşekkür ederim.. Bir emriniz var mı?
ASİYE     Yok.. güle güle..
ARACI     (Kalkar) Teşekkür ederim, ablacım.. Alla­haısmarladık.. (Çıkar)
İKİNCİ FİNAL
(Asiye, ikinci final türküsünü söylerken, fonda türkü ko­nusu ile ilgili fotoğraflar düşürülür.)
Bende kurtuldum işte
Ben de öğrendim artık
Bu düzende yaşamanın sırrını
Karınların nasıl doyduğunu
Sırtların nasıl pekleştirildiğini
Yarın korkusu olmadan
Kimlerin yaşayabildiğini
Nasıl yaşayabildiğini
Biliyorum artık.
Bu düzende yaşamanın sırrı
Yoksulları KADER deyin, uyutun
Uyananı PARA verin, susturun
Susmayanı ZORA koyun, çektirin
Böyle gelmiş böyle gitsin, sürdürün
Davrananı yok edin
Direneni gebertin
Ezin, vurun, öldürün
Devam etsin bu hayat
Ben de kurtuldum işte
Ben de öğrendim artık
Nasıl gidildiğini Paris'lere
Nasıl alındığını otomobillerin
Kalburüstü kişilerin
Kimler olduğunu
Nasıl olduğunu
Biliyorum artık,
Bu düzende yaşamanın sırrı
Yoksulları KADER deyin, uyutun
Uyananı PARA verin, susturun
Susmayanı ZORA koyun, çektirin Böyle gelmiş böyle gitsin, sürdürün
Davrananı yok edin
Direneni gebertin
Ezin, vunın, öldürün
Devam etsin bu hayat
Ben de kurtuldum işte
Ben de öğrendim artık
Bonjur demeyi, bonsuar, bon nui
Zarif el öptürmeyi
En pahalı şeyleri
Kimlerin aldığını
Nasıl aldığını
Biliyorum artık,
Bu düzende yaşamanın sırrı
Yoksulları KADER deyin, uyutun
Uyananı PARA verin, susturun
Susmayanı ZORA koyun, çektirin
Böyle gelmiş böyle gitsin, sürdürün
Davrananı yok edin
Direneni gebertin
Ezin, vurun, öldürün
Devam etsin bu hayat
Ben de kurtuldum işte
Ben de öğrendim artık
Poker, briç oynamayı
Klâsik müzik konserlerini kaçırmamayı
Manikürü
Pedikürü
Cümle kuaförleri
Biliyorum artık.
Bu düzende yaşamanın sırrı
Yoksıılları KADER deyin, uyutun
Uyananı PARA verin, susturun
Susmayanı ZORA koyun, çektirin
Böyle gelmiş böyle gitsin, sürdürün
Davrananı yok edin
Direneni gebertin
Ezin, vurun öldürün
Devam etsin bu hayat
Ben de kurtuldum işte
Ben de öğrendim artık
Nereden geldiğini değirmenin suyunun
Nerelere para yatırmak gerektiğini
Ve bir seferde, kolay yoldan
Bilmem şu kadar paranın
Nasıl cebe girdiğini
Kimlerin cebine girdiğini
Biliyorum artık.
Bu düzende yaşamanın sırrı
Yoksulları KADER deyin, uyutun
Uyananı PARA verin, susturun
Susmayanı ZORA koyun, çektirin
Böyle gelmiş böyle gitsin, sürdürün
Davrananı yok edin
Direneni gebertin
Ezin, vurun öldürün
Devam etsin bu hayat
Ben de kurtuldum işte
Ben de öğrendim artık beş çaylarına nasıl
Gidildiğini
O lüks otellerde
Ve sosyal derneklerde
Kimlerin çalıştığını
Neden çalıştığını
Biliyorum artık
Bu düzende yaşamanın sırrı
Yoksulları KADER deyin, uyutun
Uyananı PARA verin, susturun
Susmayanı ZORA koyun, çektirin
Böyle gelmiş böyle gitsin, sürdürün
Davrananı yok edin
Direneni gebertin
Ezin, vurun öldürün
Devam etsin bu hayat
Ben de kurtuldum işte
Ben de öğrendim artık
İnsanların neden birbirlerini yediklerini
Düşenlere neden tekme vurmak gerektiğini
Acımanın neden aptallık olduğunu
Ve yığınların
Neden süründüklerini
Kimlerin süründüklerini
Biliyorum artık.
Bu düzende yaşamanın sırrı
Yoksulları KADER deyin, uyutun
Uyananı PARA verin, susturun
Susmayanı ZORA koyun, çektirin
Böyle gelmiş böyle gitsin, sürdürün
Davrananı yok edin
Direneni gebertin
Ezin, vıırun öldürün
Devam etsin bu hayat.
SON DEYİŞ
(Bütün oyııncıılarca söylenir)
Sevgili seyircimiz
Bütün olanları
Gördünüz, işittiniz
Eğlenebildiyseniz eğer
Bilin, seviniriz.
Son bir sözümüzü daha
Lütfen dinleyiniz.
Şu sözlerini ataların
Sakın ha unutmayın
Burnu kurtulmaz pislikten
Kılavuzu karga olanın
Burnu kurtulmaz pislikten
Kılavuzu karga olanın
Burnu kurtulmaz pislikten
Kılavuzu karga olanın
SON
  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SATICININ ÖLÜMÜ - ARTHUR MILLER

YEDİ KOCALI HÜRMÜZ

VİŞNE BAHÇESİ - ANTON ÇEHOV